zihnî bir malûm olur; vücudu ayrı bir şeydir. Eğer zihni o şeyin husulüyle mevsuf yapsak, zihne sıfat olur; o şey o vakit ilim olur, bir vücud-u haricîsi vardır. O malûmun vücudu cevherî dahi olsa, bunun gibi arazî bir vücud-u haricîsi olur.

İşte bu iki temsile göre; kâinat bir âyinedir, herbir mevcudatın mahiyeti de bir âyinedir. Kudret-i ezeliye ile icad-ı İlahîye maruzdurlar. Herbir mevcud bir cihetle Şems-i Ezelî'nin bir isminin bir nev' âyinesi olup bir nakşını gösterir.

Hazret-i Muhyiddin meşrebinde olanlar, yalnız âyinelik ve zarfiyet cihetinde ve âyinedeki vücud-u misalî nefiy noktasında ve akis ayn-ı mün'akis olmak üzere keşfedip, başka mertebeyi düşünmeyerek "Lâ mevcude illâ Hu" diyerek yanlış etmişler;

حَقَائِقُ الْاَشْيَاءِ ثَابِتَةٌ

kaide-i esasiyeyi inkâr etmek derecesine düşmüşler.

Amma ehl-i hakikat ise, veraset-i nübüvvetin

Yükleniyor...