hitabına terakki etmek, yani küçüklüğü, hiçliği, kimsesizliği ile beraber, ezel ve ebed sultanı olan Mâlik-i Yevmiddin'e intisabıyla şu kâinatta nazdar bir misafir ve ehemmiyetli bir vazifedar makamına girip,

اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَ اِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ

demekle bütün mahlukat namına kâinatın cemaat-ı kübrası ve cem'iyet-i uzmasındaki ibâdât ve istianatı ona takdim etmek...

Hem

اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَ

demekle, istikbal karanlığı içinde saadet-i ebediyeye giden, nuranî yolu olan sırat-ı müstakime hidayeti istemek...

Hem şimdi yatmış nebatat, hayvanat gibi gizlenmiş Güneşler, hüşyar yıldızlar, birer nefer misillü emrine müsahhar ve bu misafirhane-i âlemde birer lâmbası ve hizmetkârı olan Zât-ı Zülcelal'in kibriyasını düşünüp "Allahü Ekber" deyip rükûa varmak...

Hem bütün mahlukatın secde-i kübrasını düşünüp, yani şu gecede yatmış mahlukat gibi her senede, her asırdaki enva'-ı mevcudat, hattâ Arz, hattâ Dünya, birer muntazam ordu, belki birer muti' nefer gibi vazife-i ubudiyet-i dünyeviyesinden emr-i

كُنْ فَيَكُونُ

Yükleniyor...