"O üç nehrin herbirisine Cennet'ten birer katre her vakit damlıyor ve ondan bereketlidirler." Hem bir rivayette denilmiştir ki: "Şu üç nehrin menbaları, Cennet'tendir." Şu rivayetin hakikatı şudur ki: Madem esbab-ı maddiye, şunların bu derece kesretli nebeanına kâfi değildir. Elbette menbaları, bir âlem-i gaybdandır ve gizli bir hazine-i gaybdan gelir ki, masarıf ile vâridatın müvazenesi devam eder. İlââhir...
Manası tam bilinmiyen veya mana-yı zahirîsi hakikata mutabık görünmeyen hadîs-i şeriflere edilen bu nevi itirazlar, Kur'an-ı Hakîm'in evham kabul etmeyen kal'asına da gideceğinden, münafıkların medar-ı bahs ettikleri âyât hakkında Risale-i Nur'un verdiği kat'î cevabların bir iki misalini zikrediyoruz:
Evvelâ: Kur'an-ı Hakîm kâinata mana-yı harfiyle bakıyor. Felsefe ise mana-yı ismiyle bakıyor. Kur'an-ı Hakîm eşyayı mahiyet-i zâtiyesinden değil, Sâni'a delil olduğu cihetten nazara alıp mütalaa ediyor.
Meselâ:
وَ الشَّمْسُ تَجْر۪ى لِمُسْتَقَرٍّ
der. Evvel emirde maksad-ı Kur'an, Sâni'in azamet ve kudretine delalet için, kâinattaki intizamı zikretmektir.
Manası tam bilinmiyen veya mana-yı zahirîsi hakikata mutabık görünmeyen hadîs-i şeriflere edilen bu nevi itirazlar, Kur'an-ı Hakîm'in evham kabul etmeyen kal'asına da gideceğinden, münafıkların medar-ı bahs ettikleri âyât hakkında Risale-i Nur'un verdiği kat'î cevabların bir iki misalini zikrediyoruz:
Evvelâ: Kur'an-ı Hakîm kâinata mana-yı harfiyle bakıyor. Felsefe ise mana-yı ismiyle bakıyor. Kur'an-ı Hakîm eşyayı mahiyet-i zâtiyesinden değil, Sâni'a delil olduğu cihetten nazara alıp mütalaa ediyor.
Meselâ:
وَ الشَّمْسُ تَجْر۪ى لِمُسْتَقَرٍّ
der. Evvel emirde maksad-ı Kur'an, Sâni'in azamet ve kudretine delalet için, kâinattaki intizamı zikretmektir.
Yükleniyor...