ظَاهِر۪ينَ عَلَى الْحَقِّ
(şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi bin beşyüz altı (1506) edip, bu tarihe kadar zahir ve aşikârane, belki galibane; sonra tâ kırk ikiye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın îma eder.
وَ الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِ لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ
حَتّٰى يَاْتِىَ اللّٰهُ بِاَمْرِه۪
(şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi bin beşyüz kırkbeş (1545) olup, kâfirin başında kıyamet kopmasına îma eder.
لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ
Cây-ı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bil'ittifak bin beşyüz (1500) tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına manidar, makul ve hikmetli bir surette bin beşyüz altıdan tâ kırk ikiye, tâ kırkbeşe kadar üç inkılab-ı azîmin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır. Bu îmalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat'î tarzda kimse bilmez; fakat böyle îmalar ile bir nevi kanaat, bir galib ihtimal gelebilir.
Fatiha'da "sırat-ı müstakim" ashabının taife-i kübrasını tarif eden
اَلَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ
fıkrası, şeddesiz bin beşyüz altı veya yedi (1506-1507) ederek tam tamına
ظَاهِر۪ينَ عَلَى الْحَقِّ
fıkrasının makamına tevafuku ve manasına tetabuku ve şedde sayılsa
لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ اُمَّت۪ى
fıkrasına üç manidar farkla tam muvafakatı ve manen mutabakatı bu hadîsin îmasını teyid edip remz derecesine çıkarıyor. Ve müteaddid âyât-ı Kur'aniyede "sırat-ı müstakim" kelimesi,
(şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi bin beşyüz altı (1506) edip, bu tarihe kadar zahir ve aşikârane, belki galibane; sonra tâ kırk ikiye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın îma eder.
وَ الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِ لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ
حَتّٰى يَاْتِىَ اللّٰهُ بِاَمْرِه۪
(şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi bin beşyüz kırkbeş (1545) olup, kâfirin başında kıyamet kopmasına îma eder.
لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ
Cây-ı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bil'ittifak bin beşyüz (1500) tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına manidar, makul ve hikmetli bir surette bin beşyüz altıdan tâ kırk ikiye, tâ kırkbeşe kadar üç inkılab-ı azîmin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır. Bu îmalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat'î tarzda kimse bilmez; fakat böyle îmalar ile bir nevi kanaat, bir galib ihtimal gelebilir.
Fatiha'da "sırat-ı müstakim" ashabının taife-i kübrasını tarif eden
اَلَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ
fıkrası, şeddesiz bin beşyüz altı veya yedi (1506-1507) ederek tam tamına
ظَاهِر۪ينَ عَلَى الْحَقِّ
fıkrasının makamına tevafuku ve manasına tetabuku ve şedde sayılsa
لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ اُمَّت۪ى
fıkrasına üç manidar farkla tam muvafakatı ve manen mutabakatı bu hadîsin îmasını teyid edip remz derecesine çıkarıyor. Ve müteaddid âyât-ı Kur'aniyede "sırat-ı müstakim" kelimesi,
Yükleniyor...