Ve keza mebde' itibariyle rü'yette bir ızdırar vardır; sema'da, tahatturda ihtiyar vardır. Evet gözün açılmasıyla eşyayı görmemek mümkün değildir. Fakat mesmuatı dinlemekte veya hatıratı tahattur etmekte bu ızdırar yoktur.

غِشَاوَةٌ

tabiri, gözün yalnız ön cihete hâkim ve nâzır olduğuna işarettir ki, eğer bir perde ile o cihetten alâkası kesilse, bütün bütün kör kalır. Tenkiri ifade eden

غِشَاوَةٌ

deki tenvin, onların gözleri üstündeki perde, malûm olmayan bir perde olup, ondan sakınmak onlar için mümkün olmadığına işarettir. Câr ve mecrur'un

غِشَاوَةٌ

üzerine takdim edilmesi, en evvel nazar-ı dikkati onların gözlerine çevirtmekle, kalblerindeki sırları göstermek içindir. Zira göz, kalbin âyinesidir.

وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ

: Bu cümlenin mâkabliyle cihet-i münasebeti şudur ki: Evvelki cümledeki kelimat ile, şecere-i küfriyenin dünyaya ait acı semerelerine işaret edilmiştir. Bu cümle ile o mel'un şecerenin âhirette vereceği semeresi zakkum-u Cehennem'den ibaret olduğuna işaret yapılmıştır.

S- Üslûbun mecra-yı tabiîsi

وَ عَلَيْهِمْ عِقَابٌ شَد۪يدٌ

cümlesi iken, üslûbun muktezası olan şu cümlenin terkiyle

وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ

cümlesi ihtiyar edilmiştir. Halbuki bu cümledeki kelimeler, nimet ve lezzetler hakkında kullanılan kelimelerdir?

C- Şu güzel kelimeleri hâvi olan şu cümlenin onlara karşı zikredilmesi, bir tehekkümdür (istihza), bir tevbihtir, yüzlerine gülmektir. Yani onların menfaatleri, lezzetleri ve büyük nimetleri ancak ikabdır. Menfaat ve faydayı ifade eden

وَلَهُمْ

deki

ل

lisan-ı hal ile, amelinizin faydalı olan ücretini alınız, diye yüzlerine gülüyor. "Tatlı" manasını tazammun eden

عَذَابٌ

lafzı, onların küfür ve musibetleriyle istilzaz ettiklerini


Yükleniyor...