Mübteda ile haber arasında bulunan
هُمْ
zamiri, mübtedayı çok haberlere mübteda yapar. Ve bu gibi haberlerin tayinini de hayale havale eder. Yani haberlerin mahdud ve muayyen olmadığını hayale arzetmekle; hayali, münasib haberleri taharri etmeye teşvik eder. Nasılki Zeyd'i ele almakla "Zeyd âlimdir, Zeyd fâzıldır, Zeyd güzeldir." gibi Zeyd'in sıfatlarından çok hükümleri dizebilirsin. Kezalik
اُولٰٓئِكَ
den sonra gelen
هُمْ
zamiri hayali harekete getirmekle "Onlar ateşten kurtulurlar." "Onlar Cennet'e girerler." "Onlar rü'yete mazhar olurlar..." ve daha bu gibi sıfatlarına münasib çok hükümleri ve cümleleri hayale yaptırır.
Dördüncüsü:
اَلْمُفْلِحُون
kelimesindeki
ال
, hakikatı tasvire işarettir. Sanki lisan-ı haliyle diyor ki: "Eğer müflihlerin hakikatını görmek istersen,
اُولٰٓئِكَ
nin âyinesine bak, sana temessül edecektir." Yahut onların tayin ve temyizlerine işarettir. Sanki diyor: "Ehl-i felâh olanları tanımak istersen,
اُولٰٓئِكَ
ye bak. İçindedirler." Veya hükmün zahir ve bedihî olduğuna işarettir.
Beşincisi:
Felâh ve necat yollarını tayin etmeyen
اَلْمُفْلِحُونَ
kelimesindeki ıtlak, tamim içindir. Şöyle ki:
Kur'ana muhatab olan, matlubları ve istekleri muhtelif pek çok tabakalardır ki; bir kısmı, ateşten necat istiyorlar; bir kısmı, Cennet'e girmek istiyorlar; bir kısmı, rü'yete mazhar olmak istiyorlar. Ve bunlar gibi o tabakaların pek çok dilekleri vardır. Kur'an-ı Kerim
اَلْمُفْلِحُونَ
kelimesini âmm ve mutlak bırakmıştır ki, herkes istediğini takib etsin.
هُمْ
zamiri, mübtedayı çok haberlere mübteda yapar. Ve bu gibi haberlerin tayinini de hayale havale eder. Yani haberlerin mahdud ve muayyen olmadığını hayale arzetmekle; hayali, münasib haberleri taharri etmeye teşvik eder. Nasılki Zeyd'i ele almakla "Zeyd âlimdir, Zeyd fâzıldır, Zeyd güzeldir." gibi Zeyd'in sıfatlarından çok hükümleri dizebilirsin. Kezalik
اُولٰٓئِكَ
den sonra gelen
هُمْ
zamiri hayali harekete getirmekle "Onlar ateşten kurtulurlar." "Onlar Cennet'e girerler." "Onlar rü'yete mazhar olurlar..." ve daha bu gibi sıfatlarına münasib çok hükümleri ve cümleleri hayale yaptırır.
Dördüncüsü:
اَلْمُفْلِحُون
kelimesindeki
ال
, hakikatı tasvire işarettir. Sanki lisan-ı haliyle diyor ki: "Eğer müflihlerin hakikatını görmek istersen,
اُولٰٓئِكَ
nin âyinesine bak, sana temessül edecektir." Yahut onların tayin ve temyizlerine işarettir. Sanki diyor: "Ehl-i felâh olanları tanımak istersen,
اُولٰٓئِكَ
ye bak. İçindedirler." Veya hükmün zahir ve bedihî olduğuna işarettir.
Beşincisi:
Felâh ve necat yollarını tayin etmeyen
اَلْمُفْلِحُونَ
kelimesindeki ıtlak, tamim içindir. Şöyle ki:
Kur'ana muhatab olan, matlubları ve istekleri muhtelif pek çok tabakalardır ki; bir kısmı, ateşten necat istiyorlar; bir kısmı, Cennet'e girmek istiyorlar; bir kısmı, rü'yete mazhar olmak istiyorlar. Ve bunlar gibi o tabakaların pek çok dilekleri vardır. Kur'an-ı Kerim
اَلْمُفْلِحُونَ
kelimesini âmm ve mutlak bırakmıştır ki, herkes istediğini takib etsin.
Yükleniyor...