hükmüne göre: Kur'an-ı Kerim zahiren ve bâtınen, nassen ve delaleten, remzen ve işareten her zamanda vücuda gelmiş veya gelecek herşeyi ifade ediyor. Buna binaen gerek enbiyanın kıssa ve hikâyeleri, gerek mu'cizeleri hakkında Kur'an-ı Kerim'in işaratından fehmettiğime göre,
{(Haşiye): Eğer müellifin, Tenzil'in nazmından çıkardığı letaifte şübhen varsa ben derim ki: İbn-ül Fârıd kitabından tefe'ül ederken şu beyit çıktı:
كَاَنَّ كِرَامَ الْكَاتِب۪ينَ تَنَزَّلُوا عَلٰى قَلْبِه۪ وَحْيًا بِمَا ف۪ى صَح۪يفَةٍ
Habib}
mu'cizat-ı enbiyadan iki gaye ve hikmet takib edilmiştir:
Birincisi:
Nübüvvetlerini halka tasdik ve kabul ettirmektir.
İkincisi:
Terakkiyat-ı maddiye için lâzım olan örnekleri nev'-i beşere göstererek, o mu'cizelerin benzerlerini meydana getirmek için nev'-i beşeri teşvik ve teşci' etmektir. Sanki Kur'an-ı Kerim, enbiyanın kıssa ve hikâyeleriyle terakkiyatın esaslarına, temellerine parmakla işaret ederek: "Ey beşer! Şu gördüğün mu'cizeler, bir takım örnek ve nümunelerdir. Telahuk-u efkârınızla, çalışmalarınızla şu örneklerin emsalini yapacaksınız." diye ihtar etmiştir. Evet mazi, istikbalin âyinesidir; istikbalde vücuda gelecek icadlar, mazide kurulan esas ve temeller üzerine bina edilir. Evet şu terakkiyat-ı hazıra tamamıyla dinlerden alınan işaretlerden, vecizelerden hasıl olan ilhamlar üzerine vücuda gelmişlerdir. Evet:
1- İlk saat ve sefine, mu'cize eliyle beşere verilmiştir.
2- Kâinatın ihtiva ettiği bütün nevi'lerin isimlerini, sıfatlarını, hâssalarını beyan zımnında; beşerin telahuk-u efkârıyla meydana gelen binlerce fünun sayesinde
وَ عَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا
âyetiyle işaret edilen Hazret-i Âdem'in mu'cizesine mazhar olmuştur.
3- Bütün san'atların medarı olan demirin yumuşatılıp kullanılması sayesinde icad edilen bu kadar terakkiyatla nev'-i insan,
وَ اَلَنَّا لَهُ الْحَد۪يدَ
âyetiyle işaret edilen Hazret-i Davud'un mu'cizesine mazhardır.
4- Yine telahuk-u efkâr ile, tayyare gibi icad edilen terakkiyat-ı havaiye sayesinde nev'-i beşer,
غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَ رَوَاحُهَا شَهْرٌ
âyetiyle
{(Haşiye): Eğer müellifin, Tenzil'in nazmından çıkardığı letaifte şübhen varsa ben derim ki: İbn-ül Fârıd kitabından tefe'ül ederken şu beyit çıktı:
كَاَنَّ كِرَامَ الْكَاتِب۪ينَ تَنَزَّلُوا عَلٰى قَلْبِه۪ وَحْيًا بِمَا ف۪ى صَح۪يفَةٍ
Habib}
mu'cizat-ı enbiyadan iki gaye ve hikmet takib edilmiştir:
Birincisi:
Nübüvvetlerini halka tasdik ve kabul ettirmektir.
İkincisi:
Terakkiyat-ı maddiye için lâzım olan örnekleri nev'-i beşere göstererek, o mu'cizelerin benzerlerini meydana getirmek için nev'-i beşeri teşvik ve teşci' etmektir. Sanki Kur'an-ı Kerim, enbiyanın kıssa ve hikâyeleriyle terakkiyatın esaslarına, temellerine parmakla işaret ederek: "Ey beşer! Şu gördüğün mu'cizeler, bir takım örnek ve nümunelerdir. Telahuk-u efkârınızla, çalışmalarınızla şu örneklerin emsalini yapacaksınız." diye ihtar etmiştir. Evet mazi, istikbalin âyinesidir; istikbalde vücuda gelecek icadlar, mazide kurulan esas ve temeller üzerine bina edilir. Evet şu terakkiyat-ı hazıra tamamıyla dinlerden alınan işaretlerden, vecizelerden hasıl olan ilhamlar üzerine vücuda gelmişlerdir. Evet:
1- İlk saat ve sefine, mu'cize eliyle beşere verilmiştir.
2- Kâinatın ihtiva ettiği bütün nevi'lerin isimlerini, sıfatlarını, hâssalarını beyan zımnında; beşerin telahuk-u efkârıyla meydana gelen binlerce fünun sayesinde
وَ عَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا
âyetiyle işaret edilen Hazret-i Âdem'in mu'cizesine mazhar olmuştur.
3- Bütün san'atların medarı olan demirin yumuşatılıp kullanılması sayesinde icad edilen bu kadar terakkiyatla nev'-i insan,
وَ اَلَنَّا لَهُ الْحَد۪يدَ
âyetiyle işaret edilen Hazret-i Davud'un mu'cizesine mazhardır.
4- Yine telahuk-u efkâr ile, tayyare gibi icad edilen terakkiyat-ı havaiye sayesinde nev'-i beşer,
غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَ رَوَاحُهَا شَهْرٌ
âyetiyle
Yükleniyor...