atfın tarafeyni arasında münasebet yoktur. Öyle ise, bu münasebeti bulmak için takdire ihtiyaç vardır. Şöyle ki:
وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
"Öyle ise, bu büyük ecramın Hâlıkı odur."
وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
"Öyle ise o ecramdaki san'atı tanzim, tahkim eden odur."
İlsakı ifade eden
بِكُلِّ
kelimesindeki
ب
, ilmin, malûmdan infikâk ve infisalinin mümkün olmadığına işarettir.
كُلِّ
, tamimi ifade eden bir edattır. Burada ifade ettiği tamimden hiçbir şeyin, hiçbir ferdin tahsisi ve daire-i şümulünden ihracı yoktur. Bu itibarla
مَا مِنْ عَامٍ اِلَّا وَقَدْ خُصَّ مِنهُ الْبَعْضُ
olan kaide-i külliyeyi tahsis ediyor. Çünki kendisi bu kaidenin şümulünden hariç kalmıştır.
شَيْءٍ
: Bu kelime; vâcib, mümkin, mümteni'a şamildir.
عَل۪يمٌ
: Yani, zâtı ile ilim arasında zarurî, lüzumî bir sübut vardır.
وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
"Öyle ise, bu büyük ecramın Hâlıkı odur."
وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
"Öyle ise o ecramdaki san'atı tanzim, tahkim eden odur."
İlsakı ifade eden
بِكُلِّ
kelimesindeki
ب
, ilmin, malûmdan infikâk ve infisalinin mümkün olmadığına işarettir.
كُلِّ
, tamimi ifade eden bir edattır. Burada ifade ettiği tamimden hiçbir şeyin, hiçbir ferdin tahsisi ve daire-i şümulünden ihracı yoktur. Bu itibarla
مَا مِنْ عَامٍ اِلَّا وَقَدْ خُصَّ مِنهُ الْبَعْضُ
olan kaide-i külliyeyi tahsis ediyor. Çünki kendisi bu kaidenin şümulünden hariç kalmıştır.
شَيْءٍ
: Bu kelime; vâcib, mümkin, mümteni'a şamildir.
عَل۪يمٌ
: Yani, zâtı ile ilim arasında zarurî, lüzumî bir sübut vardır.
Yükleniyor...