uzak olduğuna delalet eder. Îcaz ve ihtisar için

اَرَادَ اَنْ يُسَوّ۪ى

yerinde

اِسْتَوٰى

denilmiştir.

اِسْتَوٰى

kelimesinin istimali, burada mecazdır. Yani hedefe kasdını hasredip sağa sola bakmayanlar gibi, semavatın tesviyesini irade etmiştir.

اِلَى السَّمَٓاءِ

: Bu semadan maksad, semavatın maddesi olan buhardır.

فَسَوّٰيهُنَّ

deki

ف

tefrîi ifade ettiğine nazaran, tesviyenin istivaya bağlanması;

فَيَكُونُ

nün

كُنْ

emrine veya kudretin taalluku iradenin taallukuna veya kazanın kadere olan terettüblerine benziyor ve takibi ifade ettiğine göre, mukadder bazı fiillere îmadır. Takdir-i kelâm:

نَوَّعَهَا وَ نَظَّمَهَا وَ دَبَّرَ الْاَمْرَ بَيْنَهَا فَسَوّٰيهُنَّ

ilââhir...den ibarettir. Yani: "Nevi'lere ayırdı, tanzim etti, aralarında lâzım gelen emirleri, tedbirleri yaptı; sonra yedi tabakaya tesviye etti."

سَوّٰى

: Yani "Muntazam, müstevî; enva'ı, eczaları mütesavi olarak yarattı."

هُنَّ

: Bu zamirin cem'i, semavat olacak maddenin nevi'lere münkasım olduğuna işarettir.

سَبْعَ

tabiri, semavat tabakalarının kesretine işarettir ve bu tabakaların teşekkülât-ı Arziyenin edvar-ı seb'asıyla sıfât-ı seb'aya münasebetdar olduğuna îmadır.

سَمٰوَاتٍ

: Bu semaların bir kısmı, seyyarat balıklarına denizdir; bir kısmı da sabit yıldızlara mezraadır; bir kısmı da sema çiçekleri hükmünde olan "derârî" yıldızlara bahçe ve bostandır.

وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

: Bu "vav" atıf içindir. Halbuki burada

Yükleniyor...