شُهَدَٓاءَ
Bu tabir, üç manaya tatbik edilebilir:
Birincisi:
Büyük ediblerdir. Bu manaya göre, onların muaraza manasında "Bizim kuvvetimiz muarazaya kâfi değilse de, büyük edib ve hocalarımızın muarazaya kudretleri vardır" diye söyledikleri yalanı da, Kur'an-ı Kerim
وَادْعُوا
emriyle kesip atmıştır.
İkincisi:
Muarazayı destekleyip şehadet edenlerdir. Bu ihtimale nazaran, onların "Biz muarazaya girişsek bizi destekleyen, şehadet eden yoktur" diye gösterdikleri bahaneyi de Kur'an-ı Kerim, müsaade vermek suretiyle "Haydi şahidlerinizi de çağırınız, sizi takviye etsinler" diye o bahaneyi de yalana çıkartmıştır.
Üçüncüsü:
Âlihe manasınadır. Bu manaya nazaran, sanki Kur'an-ı Kerim onlara karşı "Yahu bu kadar taptığınız ilahlarınız varken, böyle dar ve sıkıntılı bir vaktinizde ne için onlardan yardım istemiyorsunuz? Onları çağırınız ki, bu muaraza belasından sizi kurtarsınlar." diye bu cümle ile onlara tehekküm etmiş, yüzlerine gülmüştür.
شُهَدَٓاءَكُمْ
: İhtisası ifade eden şu izafe,
شُهَدَٓاءَ
kelimesinin her üç manasına da bakar. Şöyle ki:
1- Madem ki büyük edib ve hocalarınız vardır, tabiî aranızda irtibat, hürmet ve muhabbet vardır ve yanınızda hazır olup, gaib de değillerdir. Eğer onların bu dehşetli muarazaya kudretleri olsaydı, herhalde yardım edeceklerdi. Demek onlar da sizler gibi âcizdirler, kusurlarına bakmayınız.
2- Muarazada sizleri destekleyecek, şehadet edecek her kim olursa olsun kabul ederiz, çağırınız. Amma onlar böyle bedih-ül butlan bir davada yalan şehadete cesaret edemezler.
3- Mabud ittihaz ettiğiniz âliheleriniz nasıl size yardım etmiyorlar? Onları da çağırınız bakalım. Fakat onlarda can yok, şuurları da olmadığı gibi, hiçbir şeye de kadir değillerdir. Onları da mazur görünüz.
مِنْ دُونِ اللّٰهِ
Yani: Allah'tan maada. Bu kayıd, şühedanın birinci manasına göre tamimi ifade eder. Yani: "Allah'tan maada, dünyada ne
Bu tabir, üç manaya tatbik edilebilir:
Birincisi:
Büyük ediblerdir. Bu manaya göre, onların muaraza manasında "Bizim kuvvetimiz muarazaya kâfi değilse de, büyük edib ve hocalarımızın muarazaya kudretleri vardır" diye söyledikleri yalanı da, Kur'an-ı Kerim
وَادْعُوا
emriyle kesip atmıştır.
İkincisi:
Muarazayı destekleyip şehadet edenlerdir. Bu ihtimale nazaran, onların "Biz muarazaya girişsek bizi destekleyen, şehadet eden yoktur" diye gösterdikleri bahaneyi de Kur'an-ı Kerim, müsaade vermek suretiyle "Haydi şahidlerinizi de çağırınız, sizi takviye etsinler" diye o bahaneyi de yalana çıkartmıştır.
Üçüncüsü:
Âlihe manasınadır. Bu manaya nazaran, sanki Kur'an-ı Kerim onlara karşı "Yahu bu kadar taptığınız ilahlarınız varken, böyle dar ve sıkıntılı bir vaktinizde ne için onlardan yardım istemiyorsunuz? Onları çağırınız ki, bu muaraza belasından sizi kurtarsınlar." diye bu cümle ile onlara tehekküm etmiş, yüzlerine gülmüştür.
شُهَدَٓاءَكُمْ
: İhtisası ifade eden şu izafe,
شُهَدَٓاءَ
kelimesinin her üç manasına da bakar. Şöyle ki:
1- Madem ki büyük edib ve hocalarınız vardır, tabiî aranızda irtibat, hürmet ve muhabbet vardır ve yanınızda hazır olup, gaib de değillerdir. Eğer onların bu dehşetli muarazaya kudretleri olsaydı, herhalde yardım edeceklerdi. Demek onlar da sizler gibi âcizdirler, kusurlarına bakmayınız.
2- Muarazada sizleri destekleyecek, şehadet edecek her kim olursa olsun kabul ederiz, çağırınız. Amma onlar böyle bedih-ül butlan bir davada yalan şehadete cesaret edemezler.
3- Mabud ittihaz ettiğiniz âliheleriniz nasıl size yardım etmiyorlar? Onları da çağırınız bakalım. Fakat onlarda can yok, şuurları da olmadığı gibi, hiçbir şeye de kadir değillerdir. Onları da mazur görünüz.
مِنْ دُونِ اللّٰهِ
Yani: Allah'tan maada. Bu kayıd, şühedanın birinci manasına göre tamimi ifade eder. Yani: "Allah'tan maada, dünyada ne
Yükleniyor...