Tevafuktaki müdahale-i gaybiyeyi bir mektubda size böyle bir temsil ile beyan etmiştim: Meselâ, benim avucumda nohut, leblebi, üzüm, buğday gibi maddeler bulunsa, ben onları yere atsam; üzüm üzüme, leblebi leblebiye karşı sıralansa, hiç şübhe kalır mı ki, elimden çıktıktan sonra, gaybî bir el müdahale edip sıralamasın. İşte hurufat ve kelimat o maddelerdir, ağzımız o avuçtur.
* * *
(Mes'ud'un garib bir fıkrasıdır)
Kamer yeni tulû' ettiği esnada, onun aydınlığına ve gecenin serinliğinden arpanın yumuşaması hasebiyle orak biçmekte iken, kamerin güzelliğine ve şeffaflığına bakarak ve orağın bitmemesi, Nurları yazmaktan mahrum kaldığımı mütehayyirane ve me'yusane düşünmekte iken, bilmem iğfalât, bilmem tulûat, hatırıma gelen şu sözü söyledim: "Ya Rabb! İsmim Mes'ud, kendim bîsud, çok çalıştım olamadım mes'ud" dedim ve arpa biçmeye devam ettim. Aradan bir müddet geçtikten sonra yattım. Menamda dediler ki: "Bırakma üstadın Said'in eteğini, eyler seni mes'ud." Derhal uyandım, ay hemen kaybolmak üzere. Derhal "Ya Rabb! Ben saadet-i dünyeviye istemedim, tövbekâr oldum." Saadet-i uhreviyemin, sizin duanızla olacağı telkin edilmiştir ve duanıza muhtacım. Bendenizi duadan diriğ buyurmamanızı temenni eder, el ve ayaklarınızdan öperim efendim hazretleri.
Mes'ud (R.H.)
* * *
Yirmialtıncı Mektub'un Dördüncü Mebhası'nın Birinci Mes'elesinin evveli ve âhiri
بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَعَلٰى وَالِدَيْكُمْ وَعَلٰٓى اِخْوَانِكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Aziz, sıddık ve sadık, muhlis ve hâlis kardeşim İbrahim Hulusi Bey!
Mektubunda beyan ediyorsun ki, Eğirdir gibi orada muvaffak olmuyorsun. Ondan telaş etme. Orada öyle esbab var ki, bütün bütün tevakkuf ve ta'til neticesini verebilirdi. Cenab-ı Hakk'a şükür yine tevakkuf değil, muvaffakıyet var.
(Mes'ud'un garib bir fıkrasıdır)
Kamer yeni tulû' ettiği esnada, onun aydınlığına ve gecenin serinliğinden arpanın yumuşaması hasebiyle orak biçmekte iken, kamerin güzelliğine ve şeffaflığına bakarak ve orağın bitmemesi, Nurları yazmaktan mahrum kaldığımı mütehayyirane ve me'yusane düşünmekte iken, bilmem iğfalât, bilmem tulûat, hatırıma gelen şu sözü söyledim: "Ya Rabb! İsmim Mes'ud, kendim bîsud, çok çalıştım olamadım mes'ud" dedim ve arpa biçmeye devam ettim. Aradan bir müddet geçtikten sonra yattım. Menamda dediler ki: "Bırakma üstadın Said'in eteğini, eyler seni mes'ud." Derhal uyandım, ay hemen kaybolmak üzere. Derhal "Ya Rabb! Ben saadet-i dünyeviye istemedim, tövbekâr oldum." Saadet-i uhreviyemin, sizin duanızla olacağı telkin edilmiştir ve duanıza muhtacım. Bendenizi duadan diriğ buyurmamanızı temenni eder, el ve ayaklarınızdan öperim efendim hazretleri.
Mes'ud (R.H.)
Yirmialtıncı Mektub'un Dördüncü Mebhası'nın Birinci Mes'elesinin evveli ve âhiri
بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَعَلٰى وَالِدَيْكُمْ وَعَلٰٓى اِخْوَانِكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Aziz, sıddık ve sadık, muhlis ve hâlis kardeşim İbrahim Hulusi Bey!
Mektubunda beyan ediyorsun ki, Eğirdir gibi orada muvaffak olmuyorsun. Ondan telaş etme. Orada öyle esbab var ki, bütün bütün tevakkuf ve ta'til neticesini verebilirdi. Cenab-ı Hakk'a şükür yine tevakkuf değil, muvaffakıyet var.
Yükleniyor...