وَمِنَ اللّٰهِ التَّوْف۪يقُ
Hulusi
(Sabri'nin fıkrasıdır)
Üstad-ı A'zam Efendim Hazretleri!
Bu defa hoş ve latif tevafukatıyla nuranî yolculara dest-i manevîsini uzatarak, ziyadar parmağıyla "Bizler başıboş, gelişigüzel serpilmiş şeyler değiliz. Belki müvazene-i tâmme ve tevafuk-u hakikiye ve bir kıyas-ı kat'iyye ile inkişaf ve temevvüc eden Kitab-ı Semaviye-i Kur'aniyenin misalsiz birer yıldızlarıyız." diyerek, bâlâsı zîrine, sağı soluna eyadi-i maneviyesiyle musafaha ve mukabele edercesine, tevafukatı müşahede edilen Kitab-ı Mübin'in lemaat ve tereşşuhatının tevafukatı, Onuncu Söz'de dahi müşahede edildi. Bu Söz'ün manidar ve hikmetdar tevafuk ve intizamları, sanki kemal-i hararetle yekdiğerine müştak ve mütehassir birkaç samimî ve ciddî kardeş ve arkadaşların vuslatları gibi, Kur'an-ı Azîmüşşan'ın her bir âyât ve kelâmı, taht-ı tasarrufuna aldığı kelime ve kelâmları, yine semavatın hadsiz elektrikleri olan yıldızlar gibi parlatarak, şu letafetleri ile, insaniyet tarifine tam dâhil olan zîşuuru mest ü hayran bırakıyor.
Şurası da şâyan-ı hayrettir ki: Şu mübarek Onuncu Söz, mevzuu olan haşir mes'ele-i mühimmesi, kâinatın hitam-ı ömrüne muallak ve mukadder olduğu gibi, Risalet-ün Nur arasında dahi, bu Söz'ün en son tevafukatını göstermesi de ayrıca bir tevafuktur diyorum. Cennet nehirleri demek olan Kur'anî nehirleri, enva'-ı türlü âvâzıyla coşkun coşkun aksın aksın ki; zaman-ı cahiliyet ve devr-i fetrette, son derece ihtiyaçlı olan akvam üzerlerine tulû' eden şümus-u Kur'aniyenin
Yükleniyor...