rahmet-i İlahiyeden bu ümidi, zihnimden ve fikrimden ve kuvve-i hayalimden hiç çıkmıyor. Binaenaleyh bu fıkraya bütün zerrat-ı mevcudiyetimle âmîn dedim ve Cenab-ı Hakk'ın fazl u keremini tazarru' ve niyaz ettim.
Bununla beraber -ya Hazret riya değil, tasannu' değil, içimden doğuyor- gönül şöyle istiyor ve arzu ediyor: Bu fakir, Üstadımdan evvel kabre girsin ve siz dâr-ı bekanın ilk kapısına gelinceye kadar, dâr-ı dünyada bulununuz ki; bu fakir ve muhtaç olan talebenize arkasından göndereceğiniz dua ve hediyenizle mütena'im, şâd ve mesrur olsun. Ve sizin teşrifinizde -ki Erhamürrâhimîn olan Rabb-ül Âlemîn'den dua ve niyazım budur- ruhum sizi istikbal etmek şerefiyle müşerref olabilmek gibi, gönül arzu ve hayatı hasıl oluyor
{(Haşiye): Hakikaten merhumun münacatı karin-i icabet olmuş ki, aynı yıl içinde Üstadına bedel, mahkemede, Üstadına zarar gelmemek için "Yarabbi canımı al, Lâ ilahe illallah" diyerek mahkemede vefat edip irtihal-i dâr-ı beka etmiştir. (Rahmetullahi aleyhi rahmeten vâsiaten.) Sabri}
ve çok düşündürüyor. Ve bu arzu ve niyazımdan daha büyüğü ve şedidi şudur ki: Üstadımın dâr-ı dünyada daha pek çok zamanlar kalması, dolayısıyla vazife-i kudsiyenizin devamı ve hakikat ve hidayet nurları olan Risale-i Nur ve Mektubat-ün Nur'ların teksiri ve intişarıyla, hâb-ı gaflette olanların, dalalette kalanların, ehl-i bid'a ve mülhidlerin tarîk-ı hak ve hidayete girmeleri için siz üstadımın çok zaman daha yaşamaklığınızı ve başımızdan eksik olmamanızı ve sizin gaybubetinizle, bizlerin yetim ve öksüz kalmamaklığımızı gönül arzu ediyor.
Daha çok söylemek isterim, fakat iktidar ve kifayetsizliğimden kalemim, kalbimin tercümanı olamıyor. Her iş gibi, bu arzumu da Cenab-ı Kibriya'ya havale ederiz.
Âsım
(Rahmetullahi Aleyh)
* * *
Bununla beraber -ya Hazret riya değil, tasannu' değil, içimden doğuyor- gönül şöyle istiyor ve arzu ediyor: Bu fakir, Üstadımdan evvel kabre girsin ve siz dâr-ı bekanın ilk kapısına gelinceye kadar, dâr-ı dünyada bulununuz ki; bu fakir ve muhtaç olan talebenize arkasından göndereceğiniz dua ve hediyenizle mütena'im, şâd ve mesrur olsun. Ve sizin teşrifinizde -ki Erhamürrâhimîn olan Rabb-ül Âlemîn'den dua ve niyazım budur- ruhum sizi istikbal etmek şerefiyle müşerref olabilmek gibi, gönül arzu ve hayatı hasıl oluyor
{(Haşiye): Hakikaten merhumun münacatı karin-i icabet olmuş ki, aynı yıl içinde Üstadına bedel, mahkemede, Üstadına zarar gelmemek için "Yarabbi canımı al, Lâ ilahe illallah" diyerek mahkemede vefat edip irtihal-i dâr-ı beka etmiştir. (Rahmetullahi aleyhi rahmeten vâsiaten.) Sabri}
ve çok düşündürüyor. Ve bu arzu ve niyazımdan daha büyüğü ve şedidi şudur ki: Üstadımın dâr-ı dünyada daha pek çok zamanlar kalması, dolayısıyla vazife-i kudsiyenizin devamı ve hakikat ve hidayet nurları olan Risale-i Nur ve Mektubat-ün Nur'ların teksiri ve intişarıyla, hâb-ı gaflette olanların, dalalette kalanların, ehl-i bid'a ve mülhidlerin tarîk-ı hak ve hidayete girmeleri için siz üstadımın çok zaman daha yaşamaklığınızı ve başımızdan eksik olmamanızı ve sizin gaybubetinizle, bizlerin yetim ve öksüz kalmamaklığımızı gönül arzu ediyor.
Daha çok söylemek isterim, fakat iktidar ve kifayetsizliğimden kalemim, kalbimin tercümanı olamıyor. Her iş gibi, bu arzumu da Cenab-ı Kibriya'ya havale ederiz.
Âsım
(Rahmetullahi Aleyh)
Yükleniyor...