(Sözler hakkında Murad Efendi'nin fıkrasıdır)

Aziz Dost!

Derya-yı maariften sema-yı irfana İlahî bir hava ile coşup fışkıran ve sema-yı irfandan zemin-i maarife İlahî bir hava ile inen baran-ı marifeti ve feyezan-ı hikmeti zemin ile âsuman arasında seyre dalmıştım. Bu sırada coşan deryanın ka'rından, sahil-i beyana bahâ takdir edilemeyen cevahir geliyordu. Bunlardan bir mikdar olsun almaya iktidarım gelmiyor ve gelemiyordu. Yalnız görüp alabildiğim birşey varsa, bedî'in cilvesiyle bedîiyatın neş'esiyle hayrettir.

Murad

* * *


(Sabri'nin fıkrasıdır)

Ondördüncü asrın elliikinci sâline yetişip, ahkâm-ı kat'iyyesiyle mü'mine beraet ve mücrime i'dam-ı ebedî kararının infaz u icrası gününe kadar bâki kalacak olan kavanin-i ezeliye-i Sübhaniyeyi, bilkülliye hedm ü imha etmek âmâl-i bâtıla ve efkâr-ı münafıkanesine kapılan ehl-i dalalet, ilk hatvelerini atmak istedikleri sırada, keşf-i kabl-el vuku' olarak, işbu çelik kal'a tabir ettiğimiz, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın müfessir ve mümessili olan Nur deryası zahiren otuzüç aded, manen otuzüç milyon elmas, inci ve mücevherat-ı mütenevvia ve müteaddideyi vücuda getirdikten sonra, asıl kal'anın bu teşkilât-ı nuraniye ve mühimme dairesinde tanzim ve tarsini iktiza ettiği hengâmda, edna bir amele olarak, yüzbin defa haddimin fevkinde olan şu kudsî vazifeye, bu abd-i âciz de, tayin ve kabul edilmekteki tevfikat-ı Sübhaniyeye karşı, secdegâh-ı Rabbaniyede mütalaa ve riya olmasın şu fâni vücudumu ârâmsız ifna etsem, o mukaddes vazife dairesinde, bir dakika müşerrefiyetime mukabil ubudiyet etmiş olamayacağımdan,

اِلٰه۪ى اَنْتَ ذُو فَضْلٍ وَ مَنٍّ ٭ وَ اِنّ۪ى ذُو خَطَايَا فَاعْفُ عَنّ۪ى

kaside-i şerifesiyle arz-ı ubudiyet etmekle iktifa ettim.

Hulusi-i Sâni Sabri

* * *


Yükleniyor...