KABİR NASIL YIKILDI?

Az ilerde nakledeceğimiz, aynı hadisede bulunmuş bir askerin ifadesine göre; masum erlerin eline keski ve çekiçler verilerek “Haydi kırın!..” diye emir vermiş subayları..

Erler gecenin sessizliğinden mübarek, muhterem ve masum kabrin mermerlerini çözmeye başlıyorlar. Kabrin içinden çıkartılan sandık, yer yer çürümüş olduğu için; yeni ve galvanizli bir saç sandık ve bir tutya tabut hazırlanmış getirilmişti.

N. Şahiner’in bizzat Muş’lu boksör Yusuf’tan dinleyerek naklettiğine göre, eskimiş ve çürümüş sandıktan çıkarılan cesed, hiç bozulmamıştı. Oraya getirilmiş bir sivil doktor, yeni sandığa konan Üstâd’ın cesedini ilaçlıyor ve etrafına kepek sıkıştırıyormuş.

Başka bir rivayet

Urfalılardan bir çok kimsenin dilinde dolaşan ve fakat kesin bir şâhid ve müeyyideye dayandığını tesbit edemediğimiz bir rivayet şekli de: Kabri yıktırmak için getirilen erlerin başındaki yüzbaşı kabrin yıktırılması için emir vermiş. Erlerden birisi, bu işi kesinlikle yapmıyacağını ve yapamıyacağını söylemiş. Bunun üzerine yüzbaşı süngü ile o eri orada şehid ettiğini söylerler. Hatta Dergâhtan itibaren ta askeriye şehid mezarlığına kadar yer yer o sabah kanların damlamış olduğunun izlerini görenlerin de olduğunu söylerler.

KONYA’DAN URFA’YA GETiRİLEN ABDÜLMECİD EFENDİ

Urfa’ya nasıl getirildiğini de, bana yine o günü evinde ziyaretim esnasında anlatan Molla Abdülmecid Efendi, bu macera ve hikâyeyi de şöyle anlatıp tamamlamıştı:

(152) Hazret-i Üstâd Urfa’nın Dergah toprağında miladî hesaba göre üç ay, ondokuz gün kalmış oluyor. Fakat hicrî takvime göre üç ay 22 gündür. Çünki 25 Mart’tan 11 Temmuz gecesine kadar tam yüz ondokuz gündür. A.B.

“Konya’da vilayete çağrılarak, hazırlanmış dilekçeyi imza etme hadisesinden sonra evime dönmüştüm. Tenbih ettikleri şekilde evden ayrılmadım. Hep evde bulundum. Bir gün ikindi olmuştu, namazı kıldım. ıki polis geldi, beni vilayete götürdüler. Ordan da Konya askeri hava meydanına götürüldüm. Uçağa bindirdiler. Benim tam yanıma Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Tural oturdu. Urfa valisi General Necdet Yalçın ile, Diyarbekir Kolordu kumandanı da uçağa bindiler. Uçak havalandı. Cemal Tural benimle konuşmak istiyor, elindeki haritaya bakarak: “İşte Hocam, şimdi falanca yerin veya vilayetin veya kazanın üstündeyiz” diyor ve bana karşı çok yumuşak ve mültefit davranıyordu.

Pervaneli uçakla Urfa’ya gelinceye kadar, vakit gece olmuştu. Araba ile askeri garnizona getirildim. Cemal Tural beni oradaki bir albaya teslim ederek, istirahatim, yemek işi ve rahatça namaz kılmam için ona tenbihatta bulundu.

Biraz istirahat ettikten ve namazımı kıldıktan sonra, beni araba ile bir yere götürdüler. Gözlerim geceleyin iyi görmediği için, neresi idi bilemiyorum. Bir avlu, etrafı eyvanlarla çevrili, hanâ benzer bir yer idi. Orada bazı subay ve askerler de vardı. Bir sivil adam, bir tabuta kepek koyuyor, ilaçlıyordu. O adam meğer doktormuş.

Yükleniyor...