Önceleri bu mânâlar, (Remizli mânâlar) Hazret-i Üstâd’ın vefatından önce) tam olarak bilinememişti, bilinmesi de mümkin değildi. Amma remizli işaretli olduğu herkes tarafından bilinmekteydi. Fakat vaktaki, Üstâd’ın vefatı hicrî takvim 1379 Ramazanında vaki’ oldu. Kabrinin yıkılma hadisesi de hicri 1380 tarihi başında vuku’ buldu. İşte o zaman bu beyitlerdeki gizli, işaretli ve remizli mânâlarına da nazar-ı dikkatler çevrildi.
(183) Asar-ı Bediiye, s:94.
Evet, madem mezkûr beytin iki satırında, birinde “79”, ikincisinde “80” ifadeleri vardır. Üstâd’ın vefatıyla kabrinin yıkılması dahi peşpeşe dört ay içinde, birisi hicri 1379’da, kabrinin yıkılması da 1380’de vaki’ olmuş olarak; bu iki rakamlara, yani, Hicri takvime göre bu senelere tevafuk etti. Elbette işaretli, remizli ve gizli ihbarlı olduğu meydana çıkmış oldu. Hem Hicri takvim senelerinin son iki rakamını vermek suretiyle, ölümünden ve kabrinin yıkılmasından işaretle bahsetmesi ve böylece karine ve tevafuk işaretleriyle haber vermesi; elbette ve hiç şüphesiz gaybî bir hadiseyi otuz dokuz sene öncesinden haber vermiştir diyebiliriz. Gaybî ihbar ise, ancak bu kadar izhar edilebilir. Çünki daha fazla izhara ilâhi yasak vardır.
“Eddai” beytinin başındaki iki satırını tekrar nazar-ı dikkate arzetmek üzere yazıyoruz:
“Yıkılmış bir mezarım ki yığılmıştır içinde, Said’den yetmiş dokuz emvat bâ âsam u âlâma
Sekseninci ölmuştur mezara bir mezar taş, beraber ağlıyor hüsran-ı İslâma.”
Geri kalan üç satırın da gaybî ihbarlardan ve gelecek için müjdelerden hali olmadığı kesindir. Amma açık tezahürleri meydana çıkmadan önce, bizim gibi insanların onların hakikatlarını açıklaması ne haddidir ne de işi...
Bu beytlerin cifrî ve ebcedi hesapla da, belki bir çok esrarı bulunabilir. Lâkin işin ehli olmadığımız için, bunada el uzatamadık.
Yalnız o beş satırdan en sonki satırının cifirce bir iki tarih gösterdiğini göstermek isteriz, şöyle ki:
“Yakînim var ki istikbal-i semavatü zemin-i Asya,Bahem oIur teslim-iyed-i beyzay-i İslâma”
Satırın son iki kelimesi olan “Yed-i beyzay-i İslâma” hariç diğer kelimelerinin beraberce cifri hesabı 540 eder. Sadece “Yed-i beyzay-i İslâma” cümlesi ise, 1513 eder.
Bu iki tarih ise; Risale-i Nurda mühim hadiseler tarihi olduğu malumdur.
(183) Asar-ı Bediiye, s:94.
Evet, madem mezkûr beytin iki satırında, birinde “79”, ikincisinde “80” ifadeleri vardır. Üstâd’ın vefatıyla kabrinin yıkılması dahi peşpeşe dört ay içinde, birisi hicri 1379’da, kabrinin yıkılması da 1380’de vaki’ olmuş olarak; bu iki rakamlara, yani, Hicri takvime göre bu senelere tevafuk etti. Elbette işaretli, remizli ve gizli ihbarlı olduğu meydana çıkmış oldu. Hem Hicri takvim senelerinin son iki rakamını vermek suretiyle, ölümünden ve kabrinin yıkılmasından işaretle bahsetmesi ve böylece karine ve tevafuk işaretleriyle haber vermesi; elbette ve hiç şüphesiz gaybî bir hadiseyi otuz dokuz sene öncesinden haber vermiştir diyebiliriz. Gaybî ihbar ise, ancak bu kadar izhar edilebilir. Çünki daha fazla izhara ilâhi yasak vardır.
“Eddai” beytinin başındaki iki satırını tekrar nazar-ı dikkate arzetmek üzere yazıyoruz:
“Yıkılmış bir mezarım ki yığılmıştır içinde, Said’den yetmiş dokuz emvat bâ âsam u âlâma
Sekseninci ölmuştur mezara bir mezar taş, beraber ağlıyor hüsran-ı İslâma.”
Geri kalan üç satırın da gaybî ihbarlardan ve gelecek için müjdelerden hali olmadığı kesindir. Amma açık tezahürleri meydana çıkmadan önce, bizim gibi insanların onların hakikatlarını açıklaması ne haddidir ne de işi...
Bu beytlerin cifrî ve ebcedi hesapla da, belki bir çok esrarı bulunabilir. Lâkin işin ehli olmadığımız için, bunada el uzatamadık.
Yalnız o beş satırdan en sonki satırının cifirce bir iki tarih gösterdiğini göstermek isteriz, şöyle ki:
“Yakînim var ki istikbal-i semavatü zemin-i Asya,Bahem oIur teslim-iyed-i beyzay-i İslâma”
Satırın son iki kelimesi olan “Yed-i beyzay-i İslâma” hariç diğer kelimelerinin beraberce cifri hesabı 540 eder. Sadece “Yed-i beyzay-i İslâma” cümlesi ise, 1513 eder.
Bu iki tarih ise; Risale-i Nurda mühim hadiseler tarihi olduğu malumdur.
Yükleniyor...