duymuştum. Kendi kendime: “Olsa olsa bu zat Said-i Nursi’dir” dedim. Sonra sordum, öyle de çıktı.
Ben komiser muavini olduğum için, durumu emniyete bildirmek mecburiyetinde idim. Emniyet müdürlüğüne telefon açtım. Müdür Talib Albayrak çıktı, durumu anlattım. Müdür, öyle ise dedi, seni oraya nöbetçi bırakıyorum. Hiç bir yere ayrılmıyacaksın. Ben otelde beklemeye başladım. Emniyet de durumu hemen Ankara’ya bildirmişler. İçişleri Bakanı Namık Gedik ve emniyet genel müdürü, Urfa emniyet müdürüne emir vermişler: “Hemen derhal Urfa’dan geri gönderin” diye...
Emniyet müdürü telefonla beni otelden aradı. Hemen derhal Said-i Nursi’yi geri gönder. Ankara’dan emir böyle geldi dedi.
Ben, efendim: “Bu iş o kadar kolay değil. Hem ben sivil olarak bulunuyorum. Başkomiser gelsin, beraber kendisine gider, söyleriz.”dedim.
Emniyet müdürü: “Öyle ya!..” dedi ve “Ben şimdi Başkomiseri gönderiyorum.”
Başkomiser geldi. Beraberce Üstâd’ın odasına çıktık. Talebeleri bizi içeri aldılar. Ben o zatı görür görmez, resmi polis olduğum halde kendimi zabtedemedim, hemen ellerine sarıldım öptüm. Başkomiser hayretle bana bakıyordu.
Biz Üstâd’a Ankara’dan gelen emri tebliğ ettik. Bize: “Benim halimi görüyorsunuz.. Ateşim kırk dereceye yakındır. Çok hastayım. Biz her yerde zabıta ile kardeşiz. Hiç onlara müşkilât çıkaracak bir durumumuz olmadı. Hastalığım iyi olsun, istediğiniz yere giderim. Amma bununla beraber belki de buranın toprağı bizi buraya celbetmiş olabilir” dedi.
Ben Üstâd’dan bu sözü duyunca, başkomisere: “Haydi çıkalım!” dedim. Odadan dışarı çıktık, kendisine dedim ki: “Artık bu zatı hiç kimse buradan gönderemez. Biz bizi hiç yormuyalım. ışitmediniz mi, o bir işaret verdi. “Belki buranın toprağı bizi celbetmiş olabilir” dedi. Eğer öyle olursa, hiç kimse onu buradan gönderemez!” dedim.
Başkomiser hayretle yüzüme bakmaya başladı. “Peki ne olacak?” dedi.
Dedim: “Sen hiç telâşlanma, şimdi Allah bir sebeb halkeder, bizi de mes’uliyetten kurtarır!” sözünü henüz bitirmemişken; bir baktık, Urfa Demokrat Parti başkanı Mehmet Hatipoğlu ve arkadaşları otelin merdivenlerinden yukarı çıkıyorlar. Geldiler, Üstâd’la görüştüler. Biz de kendisine durumu anlattık. Mehmet Hatipoğlu hiddetlendi: “Ben şimdi kendim bizzat Namık Gedik’i telefonla arayacağım, hiç kimse onu buradan gönderemez” dedi:’
Ben komiser muavini olduğum için, durumu emniyete bildirmek mecburiyetinde idim. Emniyet müdürlüğüne telefon açtım. Müdür Talib Albayrak çıktı, durumu anlattım. Müdür, öyle ise dedi, seni oraya nöbetçi bırakıyorum. Hiç bir yere ayrılmıyacaksın. Ben otelde beklemeye başladım. Emniyet de durumu hemen Ankara’ya bildirmişler. İçişleri Bakanı Namık Gedik ve emniyet genel müdürü, Urfa emniyet müdürüne emir vermişler: “Hemen derhal Urfa’dan geri gönderin” diye...
Emniyet müdürü telefonla beni otelden aradı. Hemen derhal Said-i Nursi’yi geri gönder. Ankara’dan emir böyle geldi dedi.
Ben, efendim: “Bu iş o kadar kolay değil. Hem ben sivil olarak bulunuyorum. Başkomiser gelsin, beraber kendisine gider, söyleriz.”dedim.
Emniyet müdürü: “Öyle ya!..” dedi ve “Ben şimdi Başkomiseri gönderiyorum.”
Başkomiser geldi. Beraberce Üstâd’ın odasına çıktık. Talebeleri bizi içeri aldılar. Ben o zatı görür görmez, resmi polis olduğum halde kendimi zabtedemedim, hemen ellerine sarıldım öptüm. Başkomiser hayretle bana bakıyordu.
Biz Üstâd’a Ankara’dan gelen emri tebliğ ettik. Bize: “Benim halimi görüyorsunuz.. Ateşim kırk dereceye yakındır. Çok hastayım. Biz her yerde zabıta ile kardeşiz. Hiç onlara müşkilât çıkaracak bir durumumuz olmadı. Hastalığım iyi olsun, istediğiniz yere giderim. Amma bununla beraber belki de buranın toprağı bizi buraya celbetmiş olabilir” dedi.
Ben Üstâd’dan bu sözü duyunca, başkomisere: “Haydi çıkalım!” dedim. Odadan dışarı çıktık, kendisine dedim ki: “Artık bu zatı hiç kimse buradan gönderemez. Biz bizi hiç yormuyalım. ışitmediniz mi, o bir işaret verdi. “Belki buranın toprağı bizi celbetmiş olabilir” dedi. Eğer öyle olursa, hiç kimse onu buradan gönderemez!” dedim.
Başkomiser hayretle yüzüme bakmaya başladı. “Peki ne olacak?” dedi.
Dedim: “Sen hiç telâşlanma, şimdi Allah bir sebeb halkeder, bizi de mes’uliyetten kurtarır!” sözünü henüz bitirmemişken; bir baktık, Urfa Demokrat Parti başkanı Mehmet Hatipoğlu ve arkadaşları otelin merdivenlerinden yukarı çıkıyorlar. Geldiler, Üstâd’la görüştüler. Biz de kendisine durumu anlattık. Mehmet Hatipoğlu hiddetlendi: “Ben şimdi kendim bizzat Namık Gedik’i telefonla arayacağım, hiç kimse onu buradan gönderemez” dedi:’
Yükleniyor...