Isparta-Urfa arasındaki yirmibeş saatlik yolculuğun tutanağı
Üstâd’ın beraberinde Urfa’ya gelen hizmetkârlarından Zübeyr Gündüzalp, Bayram Yüksel ve Hüsnü Bayramoğlu ağabeylerden defalarca bizzat dinlediğim rivayet şöyledir:
“Biz Isparta’dan çıktıktan sonra, en çok korktuğumuz Konya valisiydi, çünki o sıralar gazetelerin baş manşetlerinde “Nurcuların kökünü kazıyacağım” şeklinde sözlerini işitiyorduk. (Bu vali Cemil Keleşoğludur(*) A.B.)
Eğridir’e ulaştığımızda yağmur daha da şiddetlenmişti. Yolumuz polis karakolunun önünden geçiyordu. Telâş ediyorduk. Fakat polisler o esnada yağmurdan içeri girmişler, bizi görmediler.
şarkî Karaağaç’a varmadan, arabamızın plakalarını çamurladık. Orada da kimse bizi tanıyıp göremedi.
şarkî Karaağaç’tan çıktıktan sonra, Üstâd biraz iyileşti. Arabadan indi, abdest aldı ve yine arabaya girdi. şarkî Karaağaç’ı bir kaç kilometre geçtikten sonra, yolun kenarındaki bir çeşmenin yanında durduk. Üstâd’ımız indi, bir taş üzerinde namazını kıldı. Yine geldi arabaya girdi. Araba içinde evradlarını okumaya başladı. Konya’ya varmadan Üstâd bütün evradlarını bitirdi ve epeyce düzelmişti.
Konya’nın Meram bağlarına ulaştığımızda, Üstâd yine hastalandı. Konuşamaz duruma geldi. Konya’ya girdiğimizde bir bakkaldan akşam iftarı için biraz peynir ve zeytin aldık. Parasını da Üstâd’ımız verdi. Amma bizler Konya’ya girerken korkmuş ve ayet-el kürsileri okumaya başlamıştık. Çünki eğer Konya Valisi bizi duyarsa, mutlaka geri göndertir diye heyecanlonıyorduk. Fakat Allah’a şükür hiç kimse bizi ne gördü, ne de duydu. Mevlânâ Camii yanından Adana yoluna girdik.
Bunlar beni anlıyamadılar
Konya’dan çıktık, henüz Ereğli’ye ulaşmamıştık. Üstâd’ımız arabanın arkasından öne doğru uzandı ve Zübeyr ağabeyle benim kulaklarımızdan tuttu ve: “Evlâdlarım! Siz hiç merak etmeyin.. Risale-i Nur dinsizlerin, masonların belini kırmıştır. Risale-i Nur daima galibtir” sözlerini bir kaç kere tekrar ettikten sonra: “Bunlar beni anlıyamadılar!..” cümlesini de üç kere üst üste tekrarladı. Daha sonra: “Bunlar beni siyasete bulaştırmak istediler” dedi.
Nitekim bir kaç gün önce, İstanbul’da yapılan nümayiş vesaire üzerine Üstâd’ımız: “Ben buradan gitsem, bunlar tokat yiyecek,(181) iş karı+
şacak” demişti.
Üstâd’ın beraberinde Urfa’ya gelen hizmetkârlarından Zübeyr Gündüzalp, Bayram Yüksel ve Hüsnü Bayramoğlu ağabeylerden defalarca bizzat dinlediğim rivayet şöyledir:
“Biz Isparta’dan çıktıktan sonra, en çok korktuğumuz Konya valisiydi, çünki o sıralar gazetelerin baş manşetlerinde “Nurcuların kökünü kazıyacağım” şeklinde sözlerini işitiyorduk. (Bu vali Cemil Keleşoğludur(*) A.B.)
Eğridir’e ulaştığımızda yağmur daha da şiddetlenmişti. Yolumuz polis karakolunun önünden geçiyordu. Telâş ediyorduk. Fakat polisler o esnada yağmurdan içeri girmişler, bizi görmediler.
şarkî Karaağaç’a varmadan, arabamızın plakalarını çamurladık. Orada da kimse bizi tanıyıp göremedi.
şarkî Karaağaç’tan çıktıktan sonra, Üstâd biraz iyileşti. Arabadan indi, abdest aldı ve yine arabaya girdi. şarkî Karaağaç’ı bir kaç kilometre geçtikten sonra, yolun kenarındaki bir çeşmenin yanında durduk. Üstâd’ımız indi, bir taş üzerinde namazını kıldı. Yine geldi arabaya girdi. Araba içinde evradlarını okumaya başladı. Konya’ya varmadan Üstâd bütün evradlarını bitirdi ve epeyce düzelmişti.
Konya’nın Meram bağlarına ulaştığımızda, Üstâd yine hastalandı. Konuşamaz duruma geldi. Konya’ya girdiğimizde bir bakkaldan akşam iftarı için biraz peynir ve zeytin aldık. Parasını da Üstâd’ımız verdi. Amma bizler Konya’ya girerken korkmuş ve ayet-el kürsileri okumaya başlamıştık. Çünki eğer Konya Valisi bizi duyarsa, mutlaka geri göndertir diye heyecanlonıyorduk. Fakat Allah’a şükür hiç kimse bizi ne gördü, ne de duydu. Mevlânâ Camii yanından Adana yoluna girdik.
Bunlar beni anlıyamadılar
Konya’dan çıktık, henüz Ereğli’ye ulaşmamıştık. Üstâd’ımız arabanın arkasından öne doğru uzandı ve Zübeyr ağabeyle benim kulaklarımızdan tuttu ve: “Evlâdlarım! Siz hiç merak etmeyin.. Risale-i Nur dinsizlerin, masonların belini kırmıştır. Risale-i Nur daima galibtir” sözlerini bir kaç kere tekrar ettikten sonra: “Bunlar beni anlıyamadılar!..” cümlesini de üç kere üst üste tekrarladı. Daha sonra: “Bunlar beni siyasete bulaştırmak istediler” dedi.
Nitekim bir kaç gün önce, İstanbul’da yapılan nümayiş vesaire üzerine Üstâd’ımız: “Ben buradan gitsem, bunlar tokat yiyecek,(181) iş karı+
şacak” demişti.
Yükleniyor...