Daha sonraları 1953, 1954 ve 1959’da olmak üzere üç dört defa daha bu işe teşebbüs edilmiş, ancak yine de mümkin olmamıştır. Bu teşebbüslere dair olan yazışmalar bizde mevcuttur. Fakat uzatmamak için kısa kesiyoruz.

MÜTEFERRİK HADİSELER-6

PAPAYA GÖNDERİLEN ZÜLFİKÂR

Hazret-i Üstâd, bütün hayatında; Avrupa’nın ve ecnebilerin İslâm âlemine vurdukları hainane darbelerden ve musallat ettikleri gizli ifsad komitelerinin ifsadlarından ve İslâm âleminin içine soktukları medeniyet namı altındaki -san’at ve terakkiyat hususları hariç- mimsiz pis, rezil sefahat ve lehviyattan; ayrıca da İslâm âleminde türettikleri ırkçılık gibi pis hasletlerden dolayı; Avrupa’ya karşı daima nefretli davranmış ve onların bu cihetteki durumlarına muhabbeten, dostluktan, hele hele taklidden iğrenmiş, uzak kalmış ve o tip bir taklidçiliği her zaman milliyetsizlik, tinetsizlik saymıştır. Avrupaya karşı bu şekil bir muhabbeti aynı zamanda çok zararlı, çok hatarlı ve körü körüne bir iltihak addetmiştir.

Ama bunun yanında da, her zaman Hıristiyanlık âleminden hakikî dindar bir ruhani cemaatının İslâma iltihaklarını, yardımlarını -Bazı sahih hadislerin işaretleriyle- olacağını da ümidle beklemiştir. Evet Hazret-i Üstâd bunları Resulullah Efendimizin Hazret-i ısa (A.S) ile ilgili hadis-i şeriflerinin işaretlerinden aldığı kesin bir kanaatla, bu büyük hadiseye hep muntazır kalmıştır. Hatta Avrupa’da, Amerika’da bu hakikat lehine ve ona işaret edici en ufak kıpırdanışları dahi çok ehemmiyetle değerlendirmiş ve hadislerdeki o büyük hakikatın bir alâmeti, bir nişanı, bir işareti olarak tatbik etmeye çalışmıştır. Risale-i Nur eserlerinde bu mevzu’un bir çok defalar ele alındığı okuyanların malûmlarıdır.

Meselâ: Birinci mektup, onbeşinci mektup, yirmidokuzuncu mektup, yirmibirinci lem’a, beşinci şua’ ve Kastamonu ve Emirdağ-1 lâhika mektuplarında bir çok defalar, aynı mesele ele alındığı gibi,eski eserleri olan Asar-ı Bediiyede, bilhassa Hutbe-i şamiye’de ayrı ayrı yönleriyle bu hakikatın izahı yapılmıştır. Bu kitabımızda da bir kaç yerde Hazret-i Üstâd’dan gelen o meselenin hakikatına temas eden parçalar dercedilmiştir.

Hem,1950’de Almanya’ya-Berlin’e gönderilen Zülfikâr ve Gençlik Rehberleri münasebetiyle, yine ehemmiyetle değerlendirmeli beyanlarda bulunmuştur. Daha sonra aynı yıl içinde Papa’ya gönderilen Zülfikâr eseri ve 1953’de İstanbul’da Üstâd’ın bizzat gidip Fener Patriğiyle görüşmesi dahi, onun bu meseleye ne derece ehemmiyetle baktığını ve o büyük hakikatın

Yükleniyor...