“... Merhum Hafız Ali’nin mahsus nüshası İşarat-ül İ’caz tefsirinde, Hafız Ali’nin tevafukat-ı harfiyesine dair çok güzel tevafukatlı işaret etmiş. O tefsiri benim çok hoşuma geldi ve her şeyi bıraktım onu mütalâya başladım, gördüm ki: İşarat-ül İ’caz umum Risale-i Nur’un bir fihristesi, bir listesi ve o Nur bahçesinin bir fidanlığı ve sırr-ı i’caz-ı Kur’ânın bir menbaı olduğunu gördüm. Gayet ince ve derin olduğu için şimdiye kadar âlimler pek azını anlamışlardı. Fakat kimin eline geçmiş ise, fevkalâde takdir etmiş ve emsalsiz demiş...

Saniyen: Bu İşarat-ül İ’cazı bir defa daha aynı tarzda ve kerametli kıt’ada tab’ etmek ve Arabistan; Pakistan gibi yerlere gitmek münasib görüldü. Fakat Eski Said’in îcazdaki i’cazı beyan ettiği ve en ince münasebat-i belağatı içinde, gayet ince ve kısa îcazlı cümleleri bir derece îzah veya Türkçe tercüme etmek lâzım geliyor. Eski kuvvet ve iktidarım kalmadığı için, yalnız kendi başıma yapamıyacağım. ınşaallah yakın bir zamanda Arabî bilen Nur kahramanlarından üç dört talebe eski zamandaki Said’in talebeleri gibi yanıma gelip, eski medresede gibi, bir ders verip onlarda o ders içinde kısmen tercüme, kısmen izah suretinde yazılmasını rahmet ve tevfik-i ilâhîden niyaz ediyorum. Arabisini İstanbul tab’edecek ve yazacağımız tercüme ve izahı Medreset-üz Zehra erkânları yazacaklar inşaallah...”(62)

Ancak bilmediğimiz bir hikmete binaen, Hazret-i Üstâd’ın niyet edip başlattığı tarzdaki tercümeyi yalnız oniki sahife kadar yazmış, daha devam edememiştir. Hazret-i Üstâd’ın yaptığı o tercüme tarzı, bir nevi tefsir tarzındadır. Arapçasından yarım sahife kadar aldıktan sonra, altında Türkçe ile geniş tefsir ve tercümesini yazmıştır.(63) Ah! ne kadar mühim ve menfaatli olacaktı ki, Hazret-i Üstâd o şekildeki tercümesini bitirmiş olsaydı!..

Hazret-i Üstâd ne hikmete binaendir bilemediğimiz işarat-ül ı’cazdan on iki sahife kadar tefsir şeklinde yazdıktan sonra, bırakmış ve tercümeyi kardeşi Abdülmecid’e havale etmiştir. Fakat ne yazık ki; Abdülmecid efendi, Üstâd tarzında bir tercümeyi başaramamış.. O tarz şöyle dursun, birçok yerlerini tayederek geçmiş ve kısaltmıştı.

Üstâd Hazretleri Molla Abdülmecid Efendinin yaptığı tercüme şeklini tam beğenmemekle beraber, o sıra ondan daha iyisini de yapanı bulamamış, öylece neşrettirmiştir. Hatta Hazret-i Üstâd ilk başta, Abdülmecid’in yaptığı Türkçe tercümesi ile birlikte, Arapçasını da başına ekliyerek ikisini bir cild içinde neşrettirmiştir.

(62) Emirdağ-2 Müntehap dosya sıra no: 47.

(63) Üstâd’ın bu on iki sahifelik tefsirli tercümesi, Emirdağ-2 kitabında sahife 85-96’dadır.


Yükleniyor...