ediyoruz. İşte bu gibi hakikatlar itibarıyla bize zulüm de etseler hoş görmeliyiz.

Risale-i Nur’un neşri her tarafta kanaât-ı tamme verdi ki; Demokratlar dine tarafdardırlar. şimdi bir Risaleye ilişmek, vatan millet maslâhatına tamamen zıddır.

“Su-i ihtiyar ile olan bir zaruret haramı helâl etmez” kaidesine bir misalcik:

Bir mahrem risale vardı ki, o mahrem risalenin neşrini men’ etmiştim. “öldükten sonra neşrolunsun” demiştim. Sonra mahkemeler alıp okudular takdir ettiler. Sonra beraet verdiler. Mahkeme-i temyiz, o beraeti tasdik etti. Ben de bunu dahilde asayişi temin için ve yüzde doksan beş masuma zarar gelmemesi için neşredenlere izin verdim. “Said, meşveretle neşredebilir” dedim.

ÜÇÜNCÜ MESELE: şimdi küfr-ü mutlak öyle cehennem-i manevî neşrine çalışıyor ki; Kâinatta hiç bir kâfir ona yanaşmamak lâzım geliyor. Kur’ânın rahmeten-lil âlemin olduğunun bir sırrı şudur ki: Nasıl Müslümanlara rahmettir; ahirete iman, Allah’a iman ihtimalini vermesiyle de, bütün dinsizlere ve bütün âleme ve nev-i beşere rahmet olmasına bir nükte, bir işarettir ki; o manevî cehennemden dünyada da onları bir derece kurtarmış. Halbuki şimdi fen ve felsefenin dalâlet kısmı, yani Kur’ânla barışmıyan, yoldan çıkmış, Kur’ân’a muhalefet eden kısmı;küfr-ü mutlakı komünistler tarzında neşre başladılar. Komünistlik perdesinde anarşiliği netice verecek bir surette münafıklar, zındıklar vasıtasıyla ve bazı müfrit dinsiz siyasetçiler vasıtasıyla neşir ile aşılanmaya başlandığı için; şimdiki hayat, dinsiz olarak kabil değildir yaşamaz. “ Dinsiz bir millet yaşamaz” hükmü bu noktaya işarettir. Küfr-ü mutlak olduğu zaman, hakikat-ı halde yaşanmaz. Onun için Kur’ân-ı Hakim, bu asırda bir mu’cize-i maneviyesi olarak, Risale-i Nur şâkirtlerine bu dersi vermiş ki; küfr-ü mutlaka, anarşiliğe karşı sed çeksin, hem çekmiş...

Evet, Çin’i hem yarı Avrupa’yı ve Balkanlar’ı istilâ eden bir cereyana karşı bizi muhâfaza eden Kur’ân-ı Hakim’in bu dersidir ki; o hücuma karşı sed çekmiş. Bu suretle o tehlikeye karşı çare bulmuştur.

Demek bir Müslüman, mümkin değil başka bir dine girip, ya Hıristiyan ve yahudi, hususan bolşevik gibi olmak... Çünki, bir İsevî Müslüman olsa, İsa Aleyhisselâm’ı daha ziyade sever. Bir Musevî Müslüman olsa, Musa Aleyhisselâm’ı daha ziyade sever. Fakat bir Müslüman Muhammed Aleyhisselâtü Vesselâm’ın zincirinden çıksa, dinini bıraksa, daha hiç bir dine giremez, anarşist olur.Ruhunda kemalâta medar hiç bir halet kalmaz. Vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir olur.


Yükleniyor...