Üç sene Emirdağ’ında çalışsın, yalnız beş on adamı kandırsın!.. Ve seksen yaşında iken ahiret işini bırakıp, siyaset entrikalarıyla uğraşsın ve yakın olduğu kabrine nurlar yerinde lüzumsuz zulmetler doldursun. Hiç kabil midir? Elbette şeytan dahi bunu kimseye kabul ettiremez.
Dördüncü MUSİBETİM: şapka giymediğimi mahkûmiyetime ehemmiyetli bir sebep göstermeleridir. Beni konuşturmadılar, yoksa beni cezalandırmaya çalışanlara diyecektim:
Üç ay Kastamonu’da polisler ve komiser karakolunda misafir kaldım. Hiç bir vakit bana demediler: “şapkayı başına koy!..” Ve üç mahkemede şapkayı başıma koymadığım ve başımı mahkemede açmadığım halde -Afyon müstesna- bana ilişmedikleri.. Ve yirmiüç sene bazı dinsiz zalimlerin o bahane ile bana gayr-i resmî çok sıkıntılı ve ağır bir nevi ceza çektirdikleri.. Ve şimdi asker neferatının başlarından kalktığı ve çocuklar ve kadınlar ve ekser köylüler ve dairede memurlar ve bere giyenler şapka giymeye mecbur olmadıkları.. Ve hiç bir maddî maslâhat giymesinde bulunmadığı halde; Benim gibi bir münzevi ve bütün müçtehidlerin ve umum şeyh-ül İslâmların yasak ettikleri bir serpuşu giymediğim bahanesiyle ve uydurmalı ilâvesiyle, yirmi sene cezasını çektiğim.. Ve libasa ait manasız bir âdetle tekrar beni cezalandırmaya çalışan; Ve çarşıda Ramazanda, gündüzde rakı içip namaz kılmıyanları hürriyet-i şahsiye var diye kendine kıyas edip resmen men’etmek vazifesi iken, ilişmediği halde; bu derece şiddet ve tekrarla ve ısrarla beni bir kıyafetim için suçlandırmağa çalışan, elbette ölümün idam-ı ebedisini ve kabrin daimi haps-i münferidini gördükten sonra, mahkeme-i kübrada ondan bu hatası sorulacak!..
BEşİNCİ MUSİBETİM: Otuz üç ayât-i Kur’âniyenin tahsinkârane işaretine mazhariyetini ve İmam-ı Ali ve Gavs-ı A’zam gibi Evliyanın takdirlerini ve yüzbin ehl-i imanın tasdiklerini ve yirmi senede millete ve vatana zararsız pek çok menfaatli olmakla “yüksek menfaatli mertebeyi kazanan Risale-i Nuru, sinek kanadı gibi bahanelerle bazı Risalelerinin müsaderesine, hatta dörtyüz sahife olan ve yüzbin adamın imanlarını kurtaran ve kuvvetlendiren Zülfikâr-ı Mu’cizat mecmuasını; içindeki eskiden yazılmış ve mürûr-u zaman ve af kanunları görmüş iki ayetin haklı tefsirine dair iki sahife bahanesiyle, o pek çok menfaatli ve kıymettar mecmuanın müsaderesine çalışıldığı gibi; şimdi de Nurun kıymettar Risalelerinden her birisinin bin kelimesi içinden bir iki kelimesine yanlış mana vermekle, o bin menfaatli Risalenin müsaderesine çalışıldığını, bu üçüncü iddianameyi işiten ve neşrettiğimiz kararnameyi gören tasdik eder. Biz dahi
deriz.
Dördüncü MUSİBETİM: şapka giymediğimi mahkûmiyetime ehemmiyetli bir sebep göstermeleridir. Beni konuşturmadılar, yoksa beni cezalandırmaya çalışanlara diyecektim:
Üç ay Kastamonu’da polisler ve komiser karakolunda misafir kaldım. Hiç bir vakit bana demediler: “şapkayı başına koy!..” Ve üç mahkemede şapkayı başıma koymadığım ve başımı mahkemede açmadığım halde -Afyon müstesna- bana ilişmedikleri.. Ve yirmiüç sene bazı dinsiz zalimlerin o bahane ile bana gayr-i resmî çok sıkıntılı ve ağır bir nevi ceza çektirdikleri.. Ve şimdi asker neferatının başlarından kalktığı ve çocuklar ve kadınlar ve ekser köylüler ve dairede memurlar ve bere giyenler şapka giymeye mecbur olmadıkları.. Ve hiç bir maddî maslâhat giymesinde bulunmadığı halde; Benim gibi bir münzevi ve bütün müçtehidlerin ve umum şeyh-ül İslâmların yasak ettikleri bir serpuşu giymediğim bahanesiyle ve uydurmalı ilâvesiyle, yirmi sene cezasını çektiğim.. Ve libasa ait manasız bir âdetle tekrar beni cezalandırmaya çalışan; Ve çarşıda Ramazanda, gündüzde rakı içip namaz kılmıyanları hürriyet-i şahsiye var diye kendine kıyas edip resmen men’etmek vazifesi iken, ilişmediği halde; bu derece şiddet ve tekrarla ve ısrarla beni bir kıyafetim için suçlandırmağa çalışan, elbette ölümün idam-ı ebedisini ve kabrin daimi haps-i münferidini gördükten sonra, mahkeme-i kübrada ondan bu hatası sorulacak!..
BEşİNCİ MUSİBETİM: Otuz üç ayât-i Kur’âniyenin tahsinkârane işaretine mazhariyetini ve İmam-ı Ali ve Gavs-ı A’zam gibi Evliyanın takdirlerini ve yüzbin ehl-i imanın tasdiklerini ve yirmi senede millete ve vatana zararsız pek çok menfaatli olmakla “yüksek menfaatli mertebeyi kazanan Risale-i Nuru, sinek kanadı gibi bahanelerle bazı Risalelerinin müsaderesine, hatta dörtyüz sahife olan ve yüzbin adamın imanlarını kurtaran ve kuvvetlendiren Zülfikâr-ı Mu’cizat mecmuasını; içindeki eskiden yazılmış ve mürûr-u zaman ve af kanunları görmüş iki ayetin haklı tefsirine dair iki sahife bahanesiyle, o pek çok menfaatli ve kıymettar mecmuanın müsaderesine çalışıldığı gibi; şimdi de Nurun kıymettar Risalelerinden her birisinin bin kelimesi içinden bir iki kelimesine yanlış mana vermekle, o bin menfaatli Risalenin müsaderesine çalışıldığını, bu üçüncü iddianameyi işiten ve neşrettiğimiz kararnameyi gören tasdik eder. Biz dahi
deriz.
Yükleniyor...