siyaseti bırakan ve hayat-ı içtimaiyeden çekilen bir adamı;o âyatın tefsirleriyle suçlu yapmakta, İslâmiyeti inkâr ve dindar ve kahraman bir milyar ecdadlarımıza ihanet ve milyonlarla tefsirleri ittiham çıkmaz mı? diye yazdığım “Bir ihtar” tabirinden kararnamede hiddet edenlere ihtar ederim.

Üçüncü MUSiBET: Mahkûmiyetime gösterdikleri bir sebeb: Emniyeti ihlâl ve asayişi bozmaktır?..

Pek uzak bir ihtimal ile, yüzde ve belki binde bir imkân ile, hatta en uzak imkânatı vukuât yerine koyup, bazı mahrem Risalelerimden, hususan mektuplarımdan ve Risale-i Nurun yüzbin kelime ve cümlelerinden kırk elli kelimesini -yanlış mana vererek- bir sened gösterip, bizi ittiham ve cezalandırmak istiyorlar.

Ben de bu otuz kırk senelik hayatımı bilenleri ve Nurun binler has şâkirdlerini işhad ederek derim:

“İstanbul’u işgal eden İngiliz’in başkumandanı İslâmlar içine ihtilâf atıp, hatta şeyh-ül İslâm’ı ve bir kısım hocaları birbiri aleyhine sevkederek; ı’tilafçı ve ıhtilafcı fırkalarını birbiriyle uğraştırarak; Yunan’ın galebesine ve Harekât-ı Milliyenin mağlûbiyetine zemin hazırladığı bir sırada: İngiliz ve Yunan aleyhinde “Hutuvat-ı Sitte” eserimi tab’ ve neşir etmekle, o İngiliz başkumandanının dehşetli plânını kıran ve o kumandanın idam tehdidine karşı geri çekilmiyen.. ve Ankara reisleri o hizmeti için onu çağırdıkları halde, Ankara’ya kaçmayan..

Ve esarette Rus’un başkumandanına başını eğmeyen ve o başkumandanın idam kararına ehemmiyet vermeyen..

Ve Otuz Bir Mart hadisesinde sekiz taburu bir nutukta itaate getiren..

Ve Divan-ı Harb-i Örfi’de mahkemedeki paşaların: “Sen de mürteci’sin. şeriat istemişsin?” diye suallerine karşı idama beş para ehemmiyet vermeyip, cevabında: “Eğer Meşrutiyet bir fırkanın istibdadından ibaret ise, bütün cin ve ins şahid olsun ki, ben mürteci’im ve şeriatın bir tek meselesine ruhumu feda etmeye hazırım!” diyen ve o büyük zâbitleri hayretle takdire sevkedip, idamını beklerken beraetine karar verilen.. Ve tahliye olup dönerken onlara teşekkür etmiyerek: “Zalimler için yaşasın cehennem” diye yolda bağıran..

Ve Ankara’da Divan-ı Riyasette (Afyon kararnamesinin yazdığı gibi) Mustafa Kemal hiddetle ona: “Biz seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikirler beyan edesin. Sen geldin Nmaza dair şeyleri yazdın, içimize ihtilâf verdin” demesiyle; Ona karşı: “ımandan sonra en yüksek namazdır. Namaz kılmıvan haindir” diye kırk elli meb’usun huzurunda söyliyen..

Yükleniyor...