tatbiki mümkin olmıyan ırkçılığı, yani Kürtçülüğü isnad ededurdular. Yüz defa, bin defa bu iftiralar çürütülüp paçavralara çevrildiği halde, müfterî düşmanlar bu isnaddan fâriğ olmadılar . Hem de bu kara iftirayı ve bu vicdansızca lekeyi yapan ve
(130) Afyon savcısının Üstâd Bediüzzaman’a karşı hapiste tatbik ettiği gayet insafsızca ve keyfi ve kanunsuzca muameleleriyle müdafaalarını yazdırtmamaya çalışması ve mahkemede onu konuşturmamak için müdahelelerde bulunması gibi hadiselere işaret etmektedir. A.
(131) Afyon Mahkemesi müdafaatı, s: 73.
sürenlerin çoğu da, üstelik resmî memur ve sözde kanun adamlarıydı. Gerçi iftiranın kaynağı belli mihraktandı, din düşmanı gizli farmason ve zendeka komitelerinden geliyordu. Amma araç ve aracı olarak maalesef hükûmet ve adliye adamları vasıtasıyla yapılıyordu.
Hani güya Türkiye’de yaşıyan herkes, Türkiye cumhuriyeti vatandaşıydı? Herkes birdi, Türk’tü, Müslüman’dı? Tefrika yoktu? (!) Hani bu adamlar ayrıcalık yapmıyan, bölücülük istemiyen kişilerdi? (!) Her ne ise!..
Bu kitabın birkaç yerinde, özellikle Bediüzzaman’ın eski hayatı olan gençlik devresine ait kısımlarında bu mesele delilli, vesikalı şekilde ele alınmış, tahlil edilmiş ve görülmüştür ki; Hazret-i Bediüzzamanla kırk elli sene gizli ve sinsice mücadele eden ve her iftiraya, her alçaklığa başvuran kimselerin hâince bir iftiralarıdır bu...
Zira Bediüzzaman Hazretlerinin hem eski eserleri, makaleleri ve mektupları; hem de yeni eserleri olan Risale-i Nur kitapları meydanda olup, bunların yanında yüzlerce, binlerce Türk asıllı aydın, vatanperver insanların şehadet, müşahede ve kanaatlarına istinaden tahlili yapılmış olan bu mesele, artık güneş kadar zâhir, gündüz gibi açıktır ki; Hazret-i Bediüzzaman’ın yüce damenine öylesi pest, bayağı iftira ve şüphelerin eli ve dili ulaşamamıştır... Ve o gibi iftiraları yapan düzenbazların kalbsiz, tinetsiz, milliyetsiz, karaktersiz, münafık, köle vicdanlı, kiralık kalemli oldukları anlaşılmıştır.
şimdi sadede dönüyor, Afyon mahkemesinde Hazret-i Üstâd’ın bu mevzuda söylediği müdafaalarına ve sözlerine geliyoruz. Bu hususta Hazret-i Üstâd evvela hapisteki talebelerine kısaca şu malümatı vermiştir:
“
Kararnamenin yetmiş beşinci sahifesinde büyük bir hataları var, o da şudur:
Ben Denizli müdafaatımda yazmışım ki; “Gizli düşmanlarımız bize hücum için istibdad-ı mutlaka Cumhuriyet namını vermekle, irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla, sefahat-ı mutlakaya medeniyet nâmını vermekle, cebr-i keyfî-i küfrîye kanun namını takmakla hem hükûmet ve adliyeyi iğfal, hem bizi perişan etmeye çalışıyorlar.”
şimdi kararnamede; tamamıyla tahrif ve tağyir edilmiş, aleyhimize çevirmişler. O mahdut ve gizli münafıklara ait müdafaatımızı garazkâr ehl-i vukufun yanlışlarına istinaden hükûmete, bütün memurlara çevirip
(130) Afyon savcısının Üstâd Bediüzzaman’a karşı hapiste tatbik ettiği gayet insafsızca ve keyfi ve kanunsuzca muameleleriyle müdafaalarını yazdırtmamaya çalışması ve mahkemede onu konuşturmamak için müdahelelerde bulunması gibi hadiselere işaret etmektedir. A.
(131) Afyon Mahkemesi müdafaatı, s: 73.
sürenlerin çoğu da, üstelik resmî memur ve sözde kanun adamlarıydı. Gerçi iftiranın kaynağı belli mihraktandı, din düşmanı gizli farmason ve zendeka komitelerinden geliyordu. Amma araç ve aracı olarak maalesef hükûmet ve adliye adamları vasıtasıyla yapılıyordu.
Hani güya Türkiye’de yaşıyan herkes, Türkiye cumhuriyeti vatandaşıydı? Herkes birdi, Türk’tü, Müslüman’dı? Tefrika yoktu? (!) Hani bu adamlar ayrıcalık yapmıyan, bölücülük istemiyen kişilerdi? (!) Her ne ise!..
Bu kitabın birkaç yerinde, özellikle Bediüzzaman’ın eski hayatı olan gençlik devresine ait kısımlarında bu mesele delilli, vesikalı şekilde ele alınmış, tahlil edilmiş ve görülmüştür ki; Hazret-i Bediüzzamanla kırk elli sene gizli ve sinsice mücadele eden ve her iftiraya, her alçaklığa başvuran kimselerin hâince bir iftiralarıdır bu...
Zira Bediüzzaman Hazretlerinin hem eski eserleri, makaleleri ve mektupları; hem de yeni eserleri olan Risale-i Nur kitapları meydanda olup, bunların yanında yüzlerce, binlerce Türk asıllı aydın, vatanperver insanların şehadet, müşahede ve kanaatlarına istinaden tahlili yapılmış olan bu mesele, artık güneş kadar zâhir, gündüz gibi açıktır ki; Hazret-i Bediüzzaman’ın yüce damenine öylesi pest, bayağı iftira ve şüphelerin eli ve dili ulaşamamıştır... Ve o gibi iftiraları yapan düzenbazların kalbsiz, tinetsiz, milliyetsiz, karaktersiz, münafık, köle vicdanlı, kiralık kalemli oldukları anlaşılmıştır.
şimdi sadede dönüyor, Afyon mahkemesinde Hazret-i Üstâd’ın bu mevzuda söylediği müdafaalarına ve sözlerine geliyoruz. Bu hususta Hazret-i Üstâd evvela hapisteki talebelerine kısaca şu malümatı vermiştir:
“
Kararnamenin yetmiş beşinci sahifesinde büyük bir hataları var, o da şudur:
Ben Denizli müdafaatımda yazmışım ki; “Gizli düşmanlarımız bize hücum için istibdad-ı mutlaka Cumhuriyet namını vermekle, irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla, sefahat-ı mutlakaya medeniyet nâmını vermekle, cebr-i keyfî-i küfrîye kanun namını takmakla hem hükûmet ve adliyeyi iğfal, hem bizi perişan etmeye çalışıyorlar.”
şimdi kararnamede; tamamıyla tahrif ve tağyir edilmiş, aleyhimize çevirmişler. O mahdut ve gizli münafıklara ait müdafaatımızı garazkâr ehl-i vukufun yanlışlarına istinaden hükûmete, bütün memurlara çevirip
Yükleniyor...