gelen raporu akşamda aldım. Bu sabah bildim ki, pek ehemmiyetsiz şeylerle imdadıma değil, belki iddiacıya yardım ederek: “Geçen dört zelzele Nur’un kerametlerindendir, Said demiş “ dediklerini gördüm.
Cedvelde yazdığım gibi, Nurlar sadaka-i makbule misillü belâların def’ine bir vesiledir. Ne vakit Nurlar’a hücum edilse, musibetler fırsat bulup gelirler ve bazen de zemin hiddet eder, diye yazmaya niyet ederken, burada iki şiddetli zelzele beni o bahsi yazmaktan vaz geçirdi. Onu bırakıp üçüncü noktaya geçiyorum.....
(109) Hazret-i Üstâd,Savcının şahsında verdiği bu cevab, aslında Diyanet işlerinden o zaman ehl-i vukuf hocalarına müteveccihtir. Hazret-i Üstâd’ın cevabında kaydettiği gibi; Beşinci şua’daki hadislerin ekserisi mesela Müsned-i İmam-ı Ahmed bin Hanbel’de mevcud olup. diğer kısımlarıda zaten meşhur hadislerdir. İlerde Allah izin verirse bu hadislerin me’hazlerini bir kitap halinde neşredeceğiz. A.B.
(110) Bu iki zelzele, Diyanet Œşleri Başkanlığından gelen, fakat kasd-i mahsusla Savcı, yanında alıkoyup ancak altı ay sonra Üstâd’a gösterilen rapor, Üstâd’ın eline verildiği gün olan 18.9.1948 Cuma günü kuşluk vakti vuku’ buldu.
şahitler: Hapisteki ondokuz Nur talebeleri adına Halil Çalışkan, Mustafa Acet, M.Feyzi Pamukçu Ve Hüsrev Altınbaşak’tır. (Afyon Mahkemesi müdafaatı S: 119) A.B.
İkinci Sual: Acaba ortalıkta din aleyhinde bu dehşetli Hücumlar ve dağ gibi dînî mes’eleler içinde Nur şâkirdlerinden bir hakikat âşıkı, zararsız cüz’î bir hata-i ilmî ve yanlış bir kanaâtı cihetinde böyle tekdir ve tezyife müstehak olur mu? Sizin gibi Üstâdlardan, medhiye yazan bir talebe şefkatle hatasını ihtar beklerken, böyle adliye eliyle tokadlamak câiz olur mu?
Üçüncü Sual: Bu yirmi senedir hadsiz muarızlara karşı sarsılmıyan ve yüzbinler muhtaçların imanlarını kuvvetlendiren Risale-i Nur’a bir iki mes’ele için bu tarz tenkidiniz yakışır mı?
Hem o müdekkik âlimlere bunu hatırlatıyorum ki: ...... böyle mektuplardan ahkâm çıkarmak ve sual ve cevaba medar etmek ve siyasete temas ettirmeye çalışmaya hiç ihtiyaç var mı?
Kur’ân’a hücum eden dehşetli ejderhaları görmüyor.. bakmıyor.. sineklerin ısırmasıyla uğraşıyor gibi olmaz mı?
Din ve terbiye-i Muhammediye’yi (A.S.M.) zehir diyen Saraçoğlu’nu (*) bırakıp, hakikat-ı Kur’âniyeyi güneş gibi gösteren ve nev-i beşerin yaralarına tam tiryak olduğunu ispat eden “Sirac-ün Nur” ile münakaşa ederek,
Cedvelde yazdığım gibi, Nurlar sadaka-i makbule misillü belâların def’ine bir vesiledir. Ne vakit Nurlar’a hücum edilse, musibetler fırsat bulup gelirler ve bazen de zemin hiddet eder, diye yazmaya niyet ederken, burada iki şiddetli zelzele beni o bahsi yazmaktan vaz geçirdi. Onu bırakıp üçüncü noktaya geçiyorum.....
(109) Hazret-i Üstâd,Savcının şahsında verdiği bu cevab, aslında Diyanet işlerinden o zaman ehl-i vukuf hocalarına müteveccihtir. Hazret-i Üstâd’ın cevabında kaydettiği gibi; Beşinci şua’daki hadislerin ekserisi mesela Müsned-i İmam-ı Ahmed bin Hanbel’de mevcud olup. diğer kısımlarıda zaten meşhur hadislerdir. İlerde Allah izin verirse bu hadislerin me’hazlerini bir kitap halinde neşredeceğiz. A.B.
(110) Bu iki zelzele, Diyanet Œşleri Başkanlığından gelen, fakat kasd-i mahsusla Savcı, yanında alıkoyup ancak altı ay sonra Üstâd’a gösterilen rapor, Üstâd’ın eline verildiği gün olan 18.9.1948 Cuma günü kuşluk vakti vuku’ buldu.
şahitler: Hapisteki ondokuz Nur talebeleri adına Halil Çalışkan, Mustafa Acet, M.Feyzi Pamukçu Ve Hüsrev Altınbaşak’tır. (Afyon Mahkemesi müdafaatı S: 119) A.B.
İkinci Sual: Acaba ortalıkta din aleyhinde bu dehşetli Hücumlar ve dağ gibi dînî mes’eleler içinde Nur şâkirdlerinden bir hakikat âşıkı, zararsız cüz’î bir hata-i ilmî ve yanlış bir kanaâtı cihetinde böyle tekdir ve tezyife müstehak olur mu? Sizin gibi Üstâdlardan, medhiye yazan bir talebe şefkatle hatasını ihtar beklerken, böyle adliye eliyle tokadlamak câiz olur mu?
Üçüncü Sual: Bu yirmi senedir hadsiz muarızlara karşı sarsılmıyan ve yüzbinler muhtaçların imanlarını kuvvetlendiren Risale-i Nur’a bir iki mes’ele için bu tarz tenkidiniz yakışır mı?
Hem o müdekkik âlimlere bunu hatırlatıyorum ki: ...... böyle mektuplardan ahkâm çıkarmak ve sual ve cevaba medar etmek ve siyasete temas ettirmeye çalışmaya hiç ihtiyaç var mı?
Kur’ân’a hücum eden dehşetli ejderhaları görmüyor.. bakmıyor.. sineklerin ısırmasıyla uğraşıyor gibi olmaz mı?
Din ve terbiye-i Muhammediye’yi (A.S.M.) zehir diyen Saraçoğlu’nu (*) bırakıp, hakikat-ı Kur’âniyeyi güneş gibi gösteren ve nev-i beşerin yaralarına tam tiryak olduğunu ispat eden “Sirac-ün Nur” ile münakaşa ederek,
Yükleniyor...