“...Tedkiklerindeki cüz’î ve cevabı zahir ve verilmiş tenkidlerine tashihle yardım etmek için üç noktayı beyan edeceğiz:
Birincisi: İç cihetle o âlimlere teşekkür ederim, şahsım itibariyle minnettarım.
1- Sirac-ün Nur mecmuasının Beşinci şua’ından başka, onüç parçasını takdirkârane hülâsa etmeleridir.
2- Medar-ı ittihamımız olan tarikatçılık ve cemiyetçilik ve emniyeti ihlâl bahanelerini reddetmeleridir.
3- Benim mahkemedeki davamı tasdikleridir. Yâni Mahkemeye dedim:
“Kusur varsa, bütün o kusur benimdir. Nur talebeleri halis ve masum olup imanları için nurlara çalışmışlar.”
İşte o ehl-i vukuf, Nurcular’ı kurtarıyor, bütün kusurları bana veriyorlar. Ben de onlara Allah sizden razı olsun derim.
İkinci Nokta: O ehl-i vukuf, Beşinci şua’daki rivayetlerin bir kısmına zaif ve bir kısmına mevzu’ demişler.. ve te’villerinin bir kısmına yanlış demişler. -ki Afyon’da aleyhimizde iddianame o tarzda yazılmış-ve onbeş sahifede seksenbir yanlış yaptığını bir cedvelde ispat etmişiz. Muhterem ehl-i vukuf görsünler.
Bir tek numunesi şudur, iddiacı demiş: “Bütün te’viller yanlıştır ve o rivayetler ya mevzu veya zaiftir.(108)
Biz dahi deriz: Te’vil demek; bu mana, bu hadisden murad olmak mümkindir, muhtemeldir demektir. Mantıkça o mananın imkânını reddetmek ise, muhaliyetini ispat etmek ile olur. Halbuki o mana, göz ile göründüğü ve tahakkuk ettiği gibi; hadisin işarî tabakasının külliyetinde bir ferd oması bilmüşahede mu’cizane bir lem’a-i ihbar-ı gaybîyi bu asrın gözüne gösterdiğinden, hiçbir cihetle kabil-i inkâr ve i’tiraz olamaz.
Hem “Bütün o rivayetler mevzu’dur veya zaiftir” iddiacının demesi, üç vecihle yanlış olduğu cedvelde ispat edilmiş.
Birisi: Bir milyon hadisi hıfzına alan İmam-ı Ahmed bin Hanbel ve beşyüz bin hadisi hıfzeden İmam-ı Buharî’nin cesaret edemedikleri ve o nefyin ispatı kabil olmadığı ve bütün hadis kitaplarını görmediği.. ve ümmetin ekseriyeti her asırda o rivayetlerin manalarının zuhurlarını ve o küllînin bir ferdini görmesini bekledikleri ve ümmetçe telâkki-i bil-kabul
Birincisi: İç cihetle o âlimlere teşekkür ederim, şahsım itibariyle minnettarım.
1- Sirac-ün Nur mecmuasının Beşinci şua’ından başka, onüç parçasını takdirkârane hülâsa etmeleridir.
2- Medar-ı ittihamımız olan tarikatçılık ve cemiyetçilik ve emniyeti ihlâl bahanelerini reddetmeleridir.
3- Benim mahkemedeki davamı tasdikleridir. Yâni Mahkemeye dedim:
“Kusur varsa, bütün o kusur benimdir. Nur talebeleri halis ve masum olup imanları için nurlara çalışmışlar.”
İşte o ehl-i vukuf, Nurcular’ı kurtarıyor, bütün kusurları bana veriyorlar. Ben de onlara Allah sizden razı olsun derim.
İkinci Nokta: O ehl-i vukuf, Beşinci şua’daki rivayetlerin bir kısmına zaif ve bir kısmına mevzu’ demişler.. ve te’villerinin bir kısmına yanlış demişler. -ki Afyon’da aleyhimizde iddianame o tarzda yazılmış-ve onbeş sahifede seksenbir yanlış yaptığını bir cedvelde ispat etmişiz. Muhterem ehl-i vukuf görsünler.
Bir tek numunesi şudur, iddiacı demiş: “Bütün te’viller yanlıştır ve o rivayetler ya mevzu veya zaiftir.(108)
Biz dahi deriz: Te’vil demek; bu mana, bu hadisden murad olmak mümkindir, muhtemeldir demektir. Mantıkça o mananın imkânını reddetmek ise, muhaliyetini ispat etmek ile olur. Halbuki o mana, göz ile göründüğü ve tahakkuk ettiği gibi; hadisin işarî tabakasının külliyetinde bir ferd oması bilmüşahede mu’cizane bir lem’a-i ihbar-ı gaybîyi bu asrın gözüne gösterdiğinden, hiçbir cihetle kabil-i inkâr ve i’tiraz olamaz.
Hem “Bütün o rivayetler mevzu’dur veya zaiftir” iddiacının demesi, üç vecihle yanlış olduğu cedvelde ispat edilmiş.
Birisi: Bir milyon hadisi hıfzına alan İmam-ı Ahmed bin Hanbel ve beşyüz bin hadisi hıfzeden İmam-ı Buharî’nin cesaret edemedikleri ve o nefyin ispatı kabil olmadığı ve bütün hadis kitaplarını görmediği.. ve ümmetin ekseriyeti her asırda o rivayetlerin manalarının zuhurlarını ve o küllînin bir ferdini görmesini bekledikleri ve ümmetçe telâkki-i bil-kabul
Yükleniyor...