ve hareketlerle, hukuk dışı, insanlık dışı muamelelerinden bir kısmını özetle şöyle sıralayabiliriz:

1- İstte kaydedilen maddelerde geçtiği gibi, ne dışardan gelen ziyaretçileri, ne de içerdeki mahpusları onunla görüştürmemek.. Ayrıca da müdafaâ ve yazılarını zamanında yetiştirip verdirmemek için kimseyi yanına bıraktırmamak.

2- Hazret-i Üstâd’ı ve Nur talebelerini siyasî cem’iyyet maddesine sokmak için herşeyi, en küçük ve cüz’î olan her hadiseyi değerlendirerek büyütmek ve manalandırmak.. Mesela Afyon hapsinden ortalama bir sene önce alınan ve fakat bir gün sonra Üstâd tarafından geri gönderilen Otomobil meselesini gündeme getirmek gibi...

3- Hapisteki Nur talebelerini Hazret-i Üstâd’dan soğutmak ve ayrıca da aralarına ikilik sokmak için her desiseyi isti’mal etmek..

4- Hapishanede kargaşa ve kavgaları gizlice bazı tertiblerle tahrik ederek, bir isyan havasına büründürüp, sonra da bunu Risale-i Nur talebeleriyle, daha doğrusu Üstâd’ın şahsı ile alâkadar göstermeye çalışmak..

5- Dışarda vicdanı satılmış, karaktersiz altıok zihniyeti uşakları bazı gazetecileri elde edip, Risale-i Nur talebeleri aleyhinde, bilhassa Üstâd’ın şahsiyeti aleyhinde neşriyat yaptırmak... Ta ki, kafasına koyduğu ve plânını çizdiği mahkümiyet tasarısına ilerde hem destek olsun, hem de efkâr-ı umumiyede kendi haklılığını göstersin.

(38) Eski Cild Afyon Dosyası, s: 27.

Bu mezkûr maddelerin dışında, bir de mahkemeye karşı iddianamesini, kanunların suç saydığı müşahhas fiili vukuat ve durumlar üstüne bina etmek değil, hayalî ve imkânî isnadlara bina ettirmek...

Ayrıca, Afyon Savcısının bir iddianamesinin en garip ve mütazat ve düşündürücü bir yanı da, mahkeme, lâik düzeni benimsemiş ve din işlerini devlet işinden tamamen ayırmış ve dinî meselelerde asla ve kat’a bir hakemlik yapıp da karışması mümkin olmıyan bir devlet modelinin mahkemesi iken ve buna rağmen; mahkeme safahatında en çok mevzu’ olmuş olan şey, dinî mes’elelerde tartışmalar ve hadislerin mertebelerinde yanlış-doğru münakaşası ve zaif veye mevzu’ hadislerin mertebeleri gibi hususlar üzerinde tartışma cihetine mahkemenin cereyanını çekmesi olmuştur. Bu da savcının ve sorgu hâkiminin iddiânâmelerindeki hoca-vârî olan iddia ve isnadları sebeb olmuştur.

Evet bu, gerçekten garib bir durumdu. Mahkeme, sanki dinî meselelerde hakemlik vazifesiyle görevlendirilmiş gibi bir pozisyona girmişti. Hani Türkiye bir laik devletti? Dini devlet işlerinden tamamen ayırmıştı? Bu gibi mes’elelerle alâkadar olup karışmıyacaktı?..

 /  
2249
Yükleniyor...