Afyon hapsimde iken, gaz tenekelerinden mamul herkesin mangalları vardı.Benim birgün mangalım unutularak avluda kalmıştı.Bunun için bir gardiyan cezalandırmak için çağırdı.Mmanğalın benim olduğunu söyleyince,o gardiyan bana vurmak için elini kaldırdığı sırada,bir baktım, hz.Üstâd’ın sarmaşıklar ortasından bana bakan mubarek gözleri projektör gibi parlıyor.Aynı anda Baş gardiyanın bağıran sesi.. ve “vurma bırak gitsin” müdahalesi duyuldu.. öylece hz. Üstâd’ın yardımıyla dayaktan kurtuldum.”
(Son şahitler-5 sh. 24-34)
4- Afyon hapsinde Nurcu olarak maznun bulunmuş ve Hazret-i Üstâd’ın “Akrabam” diye talebeliğ’ine ve hizmetine kabul ettiği Emirdağlı merhum Hattat muhterem Mustafa Acet şunları söylüyor:
“Afyon hapsine Üstâd’la birlikte girdiğimiz zaman yirmiüç yaşında idim. 1947’de askerden yeni gelmiştim. Ceylan Çalışkan benim akrabamdı. ılk defa Üstâd Bediüzzaman’a beni o götürdü. Heyecanla bu görüşme gününü beklemiştim. Daha önce Üstâd’ın kıymetli eserlerini biraz okumaya başlamıştım.
Afyon hapsine benim girişim, bir isim benzerliğinin neticesidir. Terzi Mustafa gidecekti, benim de adım Mustafa olduğu için, bu piyango bize isabet etti. Kader-i ılahinin bir rahmeti oldu. Hapishanede Kur’ân harflerini öğrendim. Yazı yazmaya başladım. Kur’ân okumayı ilerlettim. Afyon hapishanesi gerçekten benim için bir Yusufiye medresesi oldu. Hapishaneden çıktıktan sonra, on yıl Emirdağı’nda imamlık yaptım. On dört yıldır da, Diyanet İşleri’nde hattat olarak görev yapıyorum. İşte bunlar, Üstâd’la beraber olmanın, ona gönül vermenin sadece dünyada görülen küçük bir meyvesidir....
Hapis hayatımız onbir ay sürdü. Üstâd, gazetelerden bilhassa İslam Dünyası ile ilgili haberleri takib ederdi. Büyük Cihad, Hür Adam, Ehl-i Sünnet, Sebilür-Reşad ve Büyük Doğu mecmualarını takib ederdi, okuttururdu. Ben de bazen kendilerine okurdum...
Afyon mahkemesinde bir duruşma esnasında namaz vakti geçiyordu. Üstâd çok hiddetlenmişti. Savcıya hitaben:
“Biz namazın hukukunu müdafaa için burada bulunuyoruz. Başka bir suçumuz yoktur.” dedi ve durmadan yürüyüp çıktı. Mübaşir de arkasından gitti. Kalem odasında namazını kıldı...”(19)
(Son şahitler-5 sh. 24-34)
4- Afyon hapsinde Nurcu olarak maznun bulunmuş ve Hazret-i Üstâd’ın “Akrabam” diye talebeliğ’ine ve hizmetine kabul ettiği Emirdağlı merhum Hattat muhterem Mustafa Acet şunları söylüyor:
“Afyon hapsine Üstâd’la birlikte girdiğimiz zaman yirmiüç yaşında idim. 1947’de askerden yeni gelmiştim. Ceylan Çalışkan benim akrabamdı. ılk defa Üstâd Bediüzzaman’a beni o götürdü. Heyecanla bu görüşme gününü beklemiştim. Daha önce Üstâd’ın kıymetli eserlerini biraz okumaya başlamıştım.
Afyon hapsine benim girişim, bir isim benzerliğinin neticesidir. Terzi Mustafa gidecekti, benim de adım Mustafa olduğu için, bu piyango bize isabet etti. Kader-i ılahinin bir rahmeti oldu. Hapishanede Kur’ân harflerini öğrendim. Yazı yazmaya başladım. Kur’ân okumayı ilerlettim. Afyon hapishanesi gerçekten benim için bir Yusufiye medresesi oldu. Hapishaneden çıktıktan sonra, on yıl Emirdağı’nda imamlık yaptım. On dört yıldır da, Diyanet İşleri’nde hattat olarak görev yapıyorum. İşte bunlar, Üstâd’la beraber olmanın, ona gönül vermenin sadece dünyada görülen küçük bir meyvesidir....
Hapis hayatımız onbir ay sürdü. Üstâd, gazetelerden bilhassa İslam Dünyası ile ilgili haberleri takib ederdi. Büyük Cihad, Hür Adam, Ehl-i Sünnet, Sebilür-Reşad ve Büyük Doğu mecmualarını takib ederdi, okuttururdu. Ben de bazen kendilerine okurdum...
Afyon mahkemesinde bir duruşma esnasında namaz vakti geçiyordu. Üstâd çok hiddetlenmişti. Savcıya hitaben:
“Biz namazın hukukunu müdafaa için burada bulunuyoruz. Başka bir suçumuz yoktur.” dedi ve durmadan yürüyüp çıktı. Mübaşir de arkasından gitti. Kalem odasında namazını kıldı...”(19)
Yükleniyor...