üçyüz ellibin tefsirin hükmüne ittiba’ ile o tefsirim için mahkûmiyetim, ruy-i zeminde adalet varsa, o hükmü kabul etmez diye yazmışım.
Ben Makam-ı ıddianın bin dereden su getirir gibi, yirmi seneden beri yazılan kitap ve mektupların bazı cümlelerini zekâvetiyle aleyhimize çevirmeye çalışmış. Halbuki bu noktalarda bizi beraet ettiren üç değil, beş altı mahkeme bu mevhum suçta bize şerik oluyorlar. Ben bu âdil mahkemelerin haysiyetine ilişmemek lâzım geliyor diye makam-ı iddiaya hatırlatıyorum.
Üçüncüsü: Ölmüş, gitmiş, hükûmetten alâkası kesilmiş ve inkılaptaki bazı kusurata sebep olmuş bir reisi sarihan tenkid ve itiraz da olsa, kanunen bir suç olamaz. Halbuki sarahet değil.. O, kendi cerbezesiyle küllî beyanatımızı ona tatbik etmiş. O mahrem ve herkese bildirmediğimiz manaları izhar ve teşhir edip umumun nazar-ı dikkatini celbediyor. Eğer onda bir suç varsa, o makam-ı iddia suçlu olur. Çünki halkı ona teşvik edip, nazar-ı dikkati celbediyor.
Dördüncüsü: Üç mahkeme cem’iyyet noktasında kat’î beraet verdiği halde, yine eski nakarat gibi, “gizli cem’iyyet” vehmini, bin dereden su toplamak gibi emareleri araştırmış. Halbuki siyaset ve vatan ve millete zararları olan müteaddit cem’iyyetler varken: onlara müsaade ve müsamahakârane bakmak ile beraber, bizim gibi binler şâhidlerin ve emarelerin ve altı vilâvetin ilişmemeleriyle sâbit olan Nur talebelerinin ders arkadaşlarını ve sırf vatan ve millet ve din menfaatına ve saadet-i dünveviye ve uhreviye hesabına ve hâriçten ve dahilden ifsad cereyanlarına karşı mücâhidâne tesanüdlerine “Gizli cem’iyvet” namını vermek ve yirmi senede yüzbinler şâkirtlerinin emniyeti ihlâle dair hiçbir vukuâtı kaydedilmediği halde; “Dini alet ederek emniyeti ihlâle halkı teşvik ediyor” diye makam-ı iddia onları ittiham etmesi, değil nev’i beşeri, belki zemini de hiddete getirip o ittihamı reddeder. Her ne ise, daha fazla söylemek lüzum görmüyorum. ıddianameden çok evvel yazılan itirazname ve tetimmesi ona bir cevabımızdır.
6. 7.1948.
Mevkuf
Said-i Nursi(13)
Ben Makam-ı ıddianın bin dereden su getirir gibi, yirmi seneden beri yazılan kitap ve mektupların bazı cümlelerini zekâvetiyle aleyhimize çevirmeye çalışmış. Halbuki bu noktalarda bizi beraet ettiren üç değil, beş altı mahkeme bu mevhum suçta bize şerik oluyorlar. Ben bu âdil mahkemelerin haysiyetine ilişmemek lâzım geliyor diye makam-ı iddiaya hatırlatıyorum.
Üçüncüsü: Ölmüş, gitmiş, hükûmetten alâkası kesilmiş ve inkılaptaki bazı kusurata sebep olmuş bir reisi sarihan tenkid ve itiraz da olsa, kanunen bir suç olamaz. Halbuki sarahet değil.. O, kendi cerbezesiyle küllî beyanatımızı ona tatbik etmiş. O mahrem ve herkese bildirmediğimiz manaları izhar ve teşhir edip umumun nazar-ı dikkatini celbediyor. Eğer onda bir suç varsa, o makam-ı iddia suçlu olur. Çünki halkı ona teşvik edip, nazar-ı dikkati celbediyor.
Dördüncüsü: Üç mahkeme cem’iyyet noktasında kat’î beraet verdiği halde, yine eski nakarat gibi, “gizli cem’iyyet” vehmini, bin dereden su toplamak gibi emareleri araştırmış. Halbuki siyaset ve vatan ve millete zararları olan müteaddit cem’iyyetler varken: onlara müsaade ve müsamahakârane bakmak ile beraber, bizim gibi binler şâhidlerin ve emarelerin ve altı vilâvetin ilişmemeleriyle sâbit olan Nur talebelerinin ders arkadaşlarını ve sırf vatan ve millet ve din menfaatına ve saadet-i dünveviye ve uhreviye hesabına ve hâriçten ve dahilden ifsad cereyanlarına karşı mücâhidâne tesanüdlerine “Gizli cem’iyvet” namını vermek ve yirmi senede yüzbinler şâkirtlerinin emniyeti ihlâle dair hiçbir vukuâtı kaydedilmediği halde; “Dini alet ederek emniyeti ihlâle halkı teşvik ediyor” diye makam-ı iddia onları ittiham etmesi, değil nev’i beşeri, belki zemini de hiddete getirip o ittihamı reddeder. Her ne ise, daha fazla söylemek lüzum görmüyorum. ıddianameden çok evvel yazılan itirazname ve tetimmesi ona bir cevabımızdır.
6. 7.1948.
Mevkuf
Said-i Nursi(13)
Yükleniyor...