safahatı da o boş ve hayalî ve “Edebilirler, yapabilirler”in üzerinde cereyan edip durmuştur.

Yine üst tarafta yazdığımız gibi; zamanın ıçişleri bakanı Isparta’da yürüttüğü tahkikat neticesinde, aradıkları şeylerden zerresinin dahi bulunamaması üzerine, ister istemez “Hadise basit bir zabıta vakasıdır” demeye mecbur olduğu halde ve buna rağmen, güya hükümetin haysiyeti namına, Isparta’nın beceriksiz hâkim ve savcıları “edebilirler, yapabilirler” tezinden hareketle, adaletin hükümleri hayalî tekerlekler üstüne bindirilerek; bilâ-istisna bütün o masum ve mazlum insanlar tevkif ettirilmiş.. Buda yetmemiş gibi, bir de Ankara’dan gelen bir emirle Isparta’dan alınarak Eskişehir hapsine yollanmışlardır.

Hazret-i Üstâd, mahkemede tüm o mevhûm ve hayalî ve kanunsuz, adaletsiz iddiaları müdafaatında teker teker çürüttüğü ve mahkeme de işin mahiyet ve hakikatına kanaat hasıl ettiği halde, zamanın acımasız zalim idare ve hükûmetinin baskıları ile iğrenç zulmünü ve bütün bütün beceriksiz durumunu ortaya koymamak,perestijini sözde rencide etmemek için; başka basit bir iki madde uydurup, Bediüzzaman’ı ve onbeş arkadaşını tecziyeye tabi’ tutmaya kendilerini mecbur bilmişler, belki de mecbur ettirilmişlerdir.

Lâkin Eskişehir Mahkemesi, Hazret-i Üstâd’ın bir çok mühim ve çok büyük ve hall edilmesi farz olan mes’eleleri beyan etmesine, ifade etmesine iyi bir zemin olmuştur. Çünki Üstâd burada hem hizmet ve davasının mahiyet ve asliyetini.. Hem İslâm dininin bir çok muğlak mes’elelerini ve Kur’ân’ın hakikatlarını fasledip ortaya koymuş.. Hem isnad edilen mevhum suçlamaları ilim, akıl ve temel hak ve kanun muvacehesinde çürütmüş. Hem de beraberinde tevkif edilmiş umum talebelerinin şahsî hukuklarını, yani İslâm’ı yaşamak ve imanına ve dinine ve Kur’ân’ına samimî bağlanmak haklarını müdafaa etmiştir. Nitekim Üstâd’ın bu cerhedilmez, reddedilmez ve karşı gelinmez gerçek müdafaaları sonunda; mahkemenin karar gününe kadar doksan yedi ma’sumun tahliyeleri ve beraatleri gerçekleşmiştir. Böylece Eskişehir Mahkemesi dahi bu sonuca vararak verdiği o karar ve hareketiyle, kanaatı gelmiş olmalıdır ki, Hazret-i Üstâd’a isnad edilmiş suçların hiç birisinin, kanunlarında da yeri ve sübutu yoktur ve vaki’ değildir.


Yükleniyor...