Ben onun o konuşmasından duygulanmış ve heyecanlanmıştım. Ona reva görülen bu haksızlıktan çok üzülmüştüm. Ama halimi kimseye sezdirmeden yinede vazifeme devam ediyordum.
Yine birgün Üstâd’la görüşmemizde, iki parmağıyla alnımı sildi ve bana: “Tevbe-i istiğfar et, altmış kişiye yemek yedir ve diyetini öde!” Ben hayrette kaldım. Ben adam öldürdüğümü söylememiştim. Ama o bana bunu bildiriyordu. O, büyük bir veli idi.
Ben hocanın talebeleriyle beraber kalıyordum, onlardan birçok dinî meseleler öğrendim. Hepside pırıl pırıl insanlardı. Kendi hatıra defterime bu hocalardan güzel hatıralı sözler yazdırdım, imzalarını attırdım.
Ben, araştırmaların neticesinde, mahkeme üyelerine şunları söyledim:
“Bunlar, sizin anladığınız gibi menfiliklerle alakaları olmayan kimselerdir. Devlet işleri ile bir meseleleri yoktur. Hepsi temiz insanlardır. v.s.”
Eskişehir hapishanesinin karanlıklı koğuşları Kur’ân nuruyla aydınlanmıştı. Hergün Kur’ân hatimleri yapılırdı... o ne güzel günlerdi. Hem cemaatle namazlar kılınır, dualar yapılırdı. Hapishane adeta bir mescid olmuştu...” (Son şahitler-4, Sh.149-150)
İşte Eskişehir hapis faslı, böylece evham ve belki de sinsi plânlar neticesi başlanmış oluyordu. Eskişehir hapsinin bundan sonraki faslı maalesef istenildiği şekilde vâzıh ve mufassal değildir. Yani, meselâ mahkeme duruşmaları kaç defa olmuştur? Hangi gün ve tarihlerde olmuştur? Mahkeme heyetindeki hâkimlerin, savcıların, sorgu hâkimlerinin isimleri nedir? Nerelidirler? Bir celseden öbür celseye mahkeme hangi sebeblerden te’hir edilmiştir? Davaya avukatlar girmiş midir? ıki ay sonra, üç buçuk ay sonra arada tahliye edilenler hangi günde ve hangi sebebten tahliye edilmişlerdir? Bunların içinde en mühimi, Eskişehir hapsine konulan, mahkemesine sevkedilen yüzyirmi mazlumun -Belli bir kaç kişiden başka- isimleri nelerdir? Bilinmemektedir. Yani kısacası Eskişehir mahkeme dosyaları ele geçmediği için bunlar bilinmemektedir.
Yükleniyor...