Bediüzzaman’ı Bize Kötü Tanıtmışlardı
Bize onu daha önceleri de kötü tanıtmışlardı. Dolayısıyla biz de onun hakkında menfi düşünüyor ve menfi telakki ediyorduk. Bizleri Isparta belediyesi
önünde indirdiler. Orada yemeklerimizi yedik. Sonra yanımızda Isparta başsavcısı, hapishane baş gardiyanı olduğu halde, hapishaneye geldik. Hapishanenin her tarafını askerlerle çevirmişlerdi. Teğmenimiz: “ısmail Benimle gel!” diyerek beni yanına aldı. Isparta savcısı elindeki dosyadan Nur talebelerinin isimlerini okumaya başladı. En son olarak da Bediüzzaman’ın ismi okundu. Hepsinin ellerini kelepçeledik. Fakat Bediüzzaman’ın ellerine kelepçe vurulmadı. Sonra kamyonlara bindirdik, Bediüzzaman’ı ayrı bir vasıtaya bindirdiler.
Bediüzzaman hapisten çıkarken elinde bir çanta, bir de topraktan bir su bardağı vardı. Isparta’dan çıkıp ayrılırken, binlerce insan sel halinde akıyordu. Hepsi mahzun idi. Halk ağlıyordu. Üstâd’ın bu tarzda Isparta’dan götürülüşüne dayanamıyor, göz yaşlarını döküyordu.
Komutanımız Üstâd’a karşı saygılı davranıyordu.
Ben de onu (Bediüzzaman’ı) görür görmez, bize anlattıkları gibi biri olamıyacağını anlamıştım. Bakışları sert ve keskindi. Isparta’dan ayrıldıktan sonra, akşam namazı vakti gelmişti. Komutanımız bana: Kamyonlara işaret vererek, bir çeşme başında durmalarını söyledi. Ben de işaret verdim ve kamyonları bir çeşme başında durdurdum. Nur talebeleri burada abdest aldılar ve beraber cemaatla namaz kıldılar. Namazdan sonra, tekrar kamyonlara binerek yola devam ettik. Yolların her tarafını süvari askerlerle tahkim etmişlerdi.
Gece vakti Afyon’a geldik. Afyon’da Vali, jandarma komutanı hazır bir şekilde bizi bekliyorlardı. Bizi tren istasyonuna götürdüler. Orada hepsini trene bindirdik. Üstâd’ı yalnız başına bir kompartımana bindirdiler. Üstâd’ın ve diğer Nur talebelerinin kompartıman kapılarında sıra ile nöbet bekliyorduk. Üstâd’ın kapısında nöbet sırası bana geldi. Teğmenimiz bana: “ısmail gözünü dört aç, tüfenge süngü tak, sakın hiç oturma!..” diyerek beni ikâz etti. Ben artık Üstâd’ın kapısında süngülü vaziyette bekliyordum. şafak sökerken, Üstâd kompartımanın penceresini açtı, bana baktı, sonra toprak destideki su ile abdest aldı. Sabah namazına durdu. Böylece Bediüzzaman’ı ve Nur talebelerini götürüp Eskişehir hapishanesine teslim ettik.”
{Son şahitler-1, 2. Baskı, s: 88}
Bize onu daha önceleri de kötü tanıtmışlardı. Dolayısıyla biz de onun hakkında menfi düşünüyor ve menfi telakki ediyorduk. Bizleri Isparta belediyesi
önünde indirdiler. Orada yemeklerimizi yedik. Sonra yanımızda Isparta başsavcısı, hapishane baş gardiyanı olduğu halde, hapishaneye geldik. Hapishanenin her tarafını askerlerle çevirmişlerdi. Teğmenimiz: “ısmail Benimle gel!” diyerek beni yanına aldı. Isparta savcısı elindeki dosyadan Nur talebelerinin isimlerini okumaya başladı. En son olarak da Bediüzzaman’ın ismi okundu. Hepsinin ellerini kelepçeledik. Fakat Bediüzzaman’ın ellerine kelepçe vurulmadı. Sonra kamyonlara bindirdik, Bediüzzaman’ı ayrı bir vasıtaya bindirdiler.
Bediüzzaman hapisten çıkarken elinde bir çanta, bir de topraktan bir su bardağı vardı. Isparta’dan çıkıp ayrılırken, binlerce insan sel halinde akıyordu. Hepsi mahzun idi. Halk ağlıyordu. Üstâd’ın bu tarzda Isparta’dan götürülüşüne dayanamıyor, göz yaşlarını döküyordu.
Komutanımız Üstâd’a karşı saygılı davranıyordu.
Ben de onu (Bediüzzaman’ı) görür görmez, bize anlattıkları gibi biri olamıyacağını anlamıştım. Bakışları sert ve keskindi. Isparta’dan ayrıldıktan sonra, akşam namazı vakti gelmişti. Komutanımız bana: Kamyonlara işaret vererek, bir çeşme başında durmalarını söyledi. Ben de işaret verdim ve kamyonları bir çeşme başında durdurdum. Nur talebeleri burada abdest aldılar ve beraber cemaatla namaz kıldılar. Namazdan sonra, tekrar kamyonlara binerek yola devam ettik. Yolların her tarafını süvari askerlerle tahkim etmişlerdi.
Gece vakti Afyon’a geldik. Afyon’da Vali, jandarma komutanı hazır bir şekilde bizi bekliyorlardı. Bizi tren istasyonuna götürdüler. Orada hepsini trene bindirdik. Üstâd’ı yalnız başına bir kompartımana bindirdiler. Üstâd’ın ve diğer Nur talebelerinin kompartıman kapılarında sıra ile nöbet bekliyorduk. Üstâd’ın kapısında nöbet sırası bana geldi. Teğmenimiz bana: “ısmail gözünü dört aç, tüfenge süngü tak, sakın hiç oturma!..” diyerek beni ikâz etti. Ben artık Üstâd’ın kapısında süngülü vaziyette bekliyordum. şafak sökerken, Üstâd kompartımanın penceresini açtı, bana baktı, sonra toprak destideki su ile abdest aldı. Sabah namazına durdu. Böylece Bediüzzaman’ı ve Nur talebelerini götürüp Eskişehir hapishanesine teslim ettik.”
{Son şahitler-1, 2. Baskı, s: 88}
Yükleniyor...