İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın Isparta’ya Gelmesi ve Eskişehir’e Nakil Hazırlığı

Hiçden ve yokdan ihdas edilmiş zulümlü hadise, böylece velvelelerle memleket afakını doldurmuş.. Antalyadan, Aydın’dan, Muğla’dan.. ve civar kaza ve köylerinden ayrıca da, Isparta’nın her tarafından Isparta vilâyet merkezine toplattırılan yüzyirmi mazlum insan,

{Milaslı İ. Halil Çulluoğlunun hatırasında ve ayrıcada zamanın bazı gazetelerinde,bu 120 insanın hepsi Isparta merkezinde toplanmış değil,belki büyük bir kısmı burada toplattırılmış,bilahere Eskişehire ayrı ayrı zamanlarda getirilipen yekûn 120 kişi cem’ettirilmiştir. (Bkz.Son şahitler -4 s: 121) }



çoğu da işçi, rençber ve esnaf ma’sumların ifadeleri istintakları bir kaç gün sürüyor. Siyasi polisler, savcılar, hâkimler, ıçişleri Bakanının nezareti altında incelemelerini sürdürür, enine boyuna incelerler. Fakat hiç, amma hiç bir suç, kanunî hiç bir bahane bulamıyorlar. Bulunan şey, Kur’ân dersleri, iman hakikatları ve İslâm’ın temel mes’elelerini yazan ve ispat eden eserler... Siyasete ait, menfi hareketlere dair hiç bir şey yok, yok, yok...

Evet bunlar yok!.. Lâkin hakikatta büyük bir şey var. Hem de kâinat kadar büyük bir şey.. O da bin senedenberi İslâm Din’inin hakikatları, iman ve i’tikadının temel mes’eleleri aleyhinde, dünya dinsiz zındıklarının yürüttükleri ve hazırladıkları plân ve projelerinin tahakkuk ettirilmesi için; nihayet Osmanlı hilâfet ve devletinin maddî mağlubiyetinden sonra, bilistifade İslâm âleminin, özellikle Osmanlıların hilâfet merkeziyetinin yıkılmış olan enkazı altında mahfuz ve mestûr kalmış ve o manevî vücudun acb-üz zenebi mahiyet ve mesabesinde olan Anadolu Müslümanlarının dinî akidelerini de zedelemek, ımanlarını şüphe ve vesveselerle sarsmak.. Sonra da dinsizlik ve lâdinîlik ve ilmanîlik rejimlerini uygulamak için, maddeten olduğu gibi, manen de büyük fırsat elde ettiklerini sanan ve madde âleminde zemin ve zaman itibariyIe de öyle görünen bir ortamda; aynı zamanda lâdinîlik ve ilmanilik icraatlarına maşa olmuş yerli bazı habis ruhlu adamlarını da bulmuş olarak; emin ve müsterih durup seyrederlerken, birden baktılar ki: Manevî cânibin aziz kumandanı ve iman kal’asının bahadır bekçisi Hazret-i Bediüzzaman yine meydanda... ılim ve akıl ve feraset ve mantık meydanında din düşmanı zındıkları mağlubiyetin esfel-i safılinine yuvarlatmış.. Kur’ân’ın, imanın ve İslâm’ın tüm ana umdeleri ve hakikatları kâinat hakikatları içine kök saldıklarını ve bunları çürütmek ve koparıp sökmek ve atmak için, kâinatı elinde tutan bir kuvvete sahip olmak lâzım geldiğini eserleriyle ispat etmiş; akıl, mantık ve ilim meydanında bir seyf-ül İslâm, bir din kahramanı olarak cevelân etmektedir.

Evet hak ve hakikat, akıl ve ilim adına meydanı zabtetmiş olan Hazret-i


Yükleniyor...