Hazret-i Üstâd Barla’da iken, namaza duracağn zaman -Hacı Hulusi Bey’in rivayetiyle- İst üste giydiği iki çift beyaz pamuk çorabından, üsttekini çıkarır, alttaki temizini ayağında bırakır, öyle namaz kılardı.

Abdestini, hiç el değmemiş sudan alırdı. İbriğinin ağzına başkasının bir parmak ucu da temas etse, onu döktürür taze sudan getirttirirdi.

Yaz aylarında talebe ve dostlarının bazen karşılığı verilerek hediye olarak getirdikleri meyve çeşitlerini, evvelâ bir kaç gün müze gibi odasının duvarlarına astırır, onları tefekkürle seyreder dururdu. Bürüşüp bozulacağı zaman yemeye başlardı. Bazı seneler o meyveler iki ay kadar dururdu...

İffet ve Nezaheti

Bu meselede söz söylemek zaid olur. Zira Bediüzzaman’ın hem memleketteki gençlik devresi hayatında, hem İstanbul’daki şa’şaalı içtimaî hayatında, hem de sair zamanlarda; iffetin, nezahetin zirve-i balâsında olduğu binlerce değil, milyonlarca insanların şehadetiyle sabittir. Bu hususda da bu kitabın bazı yerlerinde bir kısım vesika ve belgeler dercedilmiştir. Onlara iktifaen burada bunu bu kadarıyla bırakıyoruz.

Adab-ı Muaşereti

İnsanî kemalatın ve hadis-i şerifinin gösterdiği ahlâk-ı âliye numûnelerinin, bu zamanda Nebiyy-i zişan Aleyhissalâtü Vesselâm’ın vâris-i mutlakı olarak, en bâlâ derecede olduğuna şehadet eden şahidlerin haddi hesabı yoktur.

Hazret-i Üstâd’ın büyük Tarihçe-i Hayatında onun bu ahlâk-ı âliyesinden bazı örnekler verilmiştir. Hülâsası şudur ki:

Ehl-i iman olan yaşlı insanlara, hastalara, fakirlere, çocuklara karşı pür-samimiyet içinde uhuvvetkârane alâkadar olur, hallerini sorar, gayet ciddi ve samimî bir şekilde müteveccih olurlardı.Hele köylü rençberlere, dağdaki çobanlara karşı daha çok samimî alâkadarlık gösterir, uhuvvet içinde dinî nasihatlarda bulunur, akd-i uhuvvet ederlerdi.

Bu mevzuda daha geniş bilgi, Barlalı Hafız Halid Efendi’nin yazdığı takrizli fıkrasına ve Tarihçe-i Hayatta yazılmış bazı örneklerine havale ederek kısa kesiyoruz.

Yükleniyor...