Azimüşşan suretinde cilveger olmuştur.. Ve bütün enbiyanın usûl-u dinleri ve esas-ı şeriatları ve hulasa-i kitabları Kur’ân’da bulunduğuna ehl-i tahkik ve ehl-i hakikat ittifak etmişler. Bu sırra binaen, fetret-i mutlakanın zamanı ihraç edildikten sonra, rivayet-i meşhure ile: “ zaman-ı Âdemden kıyamete kadar eyyam-ı şeriye ile tabir edilen yedibin seneden fetret-i mutlakanın zamanı tarh edildikten sonra, altıbin altıyüz altmışaltı (6666) sene kadar Din-i İslâm’ın sırrını neşr eden hakikat-ı Kur’âniye küre-i arzda ayrı ayrı perdeler altında neşr-i envar edeceğine âyatın adedi işaret ediyor demektir.
İkinci esas: Malumdur ki, küre-i arzın mihveri üstündeki hareketiyle gece-gündüzler.. ve medar-ı senevi üstündeki hareketiyle seneler hasıl oluyor. Güneşle beraber her bir seyyarenin, belki sevabitin de ve şems-i şumusun dahi her birinin mihveri üstünde eyyam-ı mahsusalarını gösteren bir hareketi ve medarı üzerinde everanı dahi bir nevi seneleri gösteriyor. Halık-ı arz ve
semavatın hitabat-ı ezeliyesinde o eyyam ve seneleri dahi irade ettiğine delili şudur ki; Furkan-ı Hakimde:
(1)
(2)
gibi âyetler isbat ediyorlar.. Evet, kış günlerinde ve şimal taraflarında gurub ve tulu’ mabeyninde dört saatlik gününden.. ve bu iklimde kışda sekiz dokuz saatlikten ibaret olan eyyamlardan tut, tâ güneşin mihveri üstünde bir aya yakın mahsus gününden tut, tâ kozmoğrafyanın rivayetine göre tabiriyle Kur’ân’da nâmı ilan edilen şemsimizden büyük “şi’ra” namındaki diğer bir şemsin, belki bin seneden ibaret olan gününden dahi tut git, ta şems-üs şümûsun mihveri üstündeki ellibin seneden ibaret bir tek yevmine kadar eyyam-ı Rabbaniye var.
İşte semavat ve arzın Rabbi ve şems-üş şümûsun ve şi’ranın halıkı hitab ettiği vakit, o semavat ve arzın ecramına ve âlemlerine bakan kudsî kelâmında o eyyamları zikreder ve zikretmesi gayet yerindedir. Madem eyyamın lisan-ı şerîde böyle ıtlakatı vardır, ılm-i tabakat-ul-arz ve coğrafya ve tarih-i beşeriye ulemasınca nev-i beşerin yedibin sene değil, belki yüzbinler sene geçirdiğini teslim de etsek; “Ademden kıyamete kadar ömr-ü beşer yedibin senedir” olan rivayet-i meşhurenin sıhhatine ve beyan ettiğimiz altı bin altıyüz altmış altı sene Nur-u Kur’ân hüküm-ferma olduğuna münafi olmaz ve cerh edemez. Çünki eyyam-ı şeriyenin, dört
İkinci esas: Malumdur ki, küre-i arzın mihveri üstündeki hareketiyle gece-gündüzler.. ve medar-ı senevi üstündeki hareketiyle seneler hasıl oluyor. Güneşle beraber her bir seyyarenin, belki sevabitin de ve şems-i şumusun dahi her birinin mihveri üstünde eyyam-ı mahsusalarını gösteren bir hareketi ve medarı üzerinde everanı dahi bir nevi seneleri gösteriyor. Halık-ı arz ve
semavatın hitabat-ı ezeliyesinde o eyyam ve seneleri dahi irade ettiğine delili şudur ki; Furkan-ı Hakimde:
(1)
(2)
gibi âyetler isbat ediyorlar.. Evet, kış günlerinde ve şimal taraflarında gurub ve tulu’ mabeyninde dört saatlik gününden.. ve bu iklimde kışda sekiz dokuz saatlikten ibaret olan eyyamlardan tut, tâ güneşin mihveri üstünde bir aya yakın mahsus gününden tut, tâ kozmoğrafyanın rivayetine göre tabiriyle Kur’ân’da nâmı ilan edilen şemsimizden büyük “şi’ra” namındaki diğer bir şemsin, belki bin seneden ibaret olan gününden dahi tut git, ta şems-üs şümûsun mihveri üstündeki ellibin seneden ibaret bir tek yevmine kadar eyyam-ı Rabbaniye var.
İşte semavat ve arzın Rabbi ve şems-üş şümûsun ve şi’ranın halıkı hitab ettiği vakit, o semavat ve arzın ecramına ve âlemlerine bakan kudsî kelâmında o eyyamları zikreder ve zikretmesi gayet yerindedir. Madem eyyamın lisan-ı şerîde böyle ıtlakatı vardır, ılm-i tabakat-ul-arz ve coğrafya ve tarih-i beşeriye ulemasınca nev-i beşerin yedibin sene değil, belki yüzbinler sene geçirdiğini teslim de etsek; “Ademden kıyamete kadar ömr-ü beşer yedibin senedir” olan rivayet-i meşhurenin sıhhatine ve beyan ettiğimiz altı bin altıyüz altmış altı sene Nur-u Kur’ân hüküm-ferma olduğuna münafi olmaz ve cerh edemez. Çünki eyyam-ı şeriyenin, dört
Yükleniyor...