1944 Denizli Hapsi
Ondördüncü şua 1943-44 Afyon Mahkemesi Müdafaanamesi ve hapishane mektupları
Onbeşinci şua 1948-49 1949 Afyon Hapsi
Nurların Te’lifiyle İlgili Mühim Birkaç Not
Birincisi: İstte tanzim ettiğimiz cedvelde görüldüğü gibi, Nur risalelerinin kesin tarihleri tam tamına maalesef tesbit edilememiştir. Sözler bölümününki daha azdır. Fakat otuzüç adet sözlerin te’lif başlangıcıyla sona ermiş tarihleri 1926-1931 yılları arasında olduğu kesindir. Ancak Sözler’in te’lifi yapılırken aynı zamanda arada mühim bazı mektupların da te’lifleri aynı tarihler de olmuştur. Amma Sözlerin tek tek tamamının, sene olarak te’lif tarihlerini maalesef bulamadık. Hele günü ise, hiç belli değildir. Mektubat bölümünün tarih sıralaması nisbeten daha bellidir.
İkinci Nokta: Hazret-i Üstâd Nur risalelerinden birisinin te’lifıne başladığı zaman ve başlarken; O risalenin bir nevi’ şemasını çizer tarzında, içindeki mevzuların noktalarını veya nüktelerini başta kaydeder. “şu söz, şu kadar nüktelerden veya noktalardan veya makamlardan ibarettir” diye önceden belirler.
Üçüncü Nokta: Risale-i Nurların kâffesi için, yüz otuz risale tabirleri çokca nurlarda medar-ı bahis olur. Bu tabir, bir keyfiyetin azametini ifadedir. Yoksa Risale-i Nur’un manevî azameti ve fevakaladde kıymetliliği ve orjinallik vasıfları taşıması gibi; maddetende büyük ve hacimce kalın ve çok kabarık risalelerin kemiyeti murad değildir.
Geçmişteki büyük ve dahî bazı İslâm müelliflerinin ekseriya tasnifat yoluyla te’lif ettikleri on cildlik, yirmi cildlik büyük eserleri gibi; Sahifeler cildler ve muhteva itibariyle çok kabarık ve büyük oldukları gibi, Risale-i Nurlann da o derecelerde büyüklüğü diye bir şey mevzu’ bahis değildir. Umum risaleler yanyana gelse belki de eski İslâm müelliflerinin meselâ büyük eb’adlı bir onbeş cildlik eserlerinden üç-dört cildi kadar da olmıyabilir.
Lâkin herkesçe bilindiği gibi, Nur risaleleri tasnif değil, metin olarak te’lifdirler. şerh değil, özdürler. Kabuk ve kışır değil, halis lübbdürler. Hem îcaz-ı i’cazînin bir şu’lesi olarak cevami-ül kelimdirler. Hem vakıf malı olmuş ve selef ve halefin arasında müştereken mütedavil ma’lûmat ve birbirinden nakil ve rivayetlerin tafsilâtı da değildirler. Belki Nur Risaleleri, müellifinin de bir çok defa beyan ve ifadeleriyle; Kur’ân’dan gelmiş ve İslâm’ın
Ondördüncü şua 1943-44 Afyon Mahkemesi Müdafaanamesi ve hapishane mektupları
Onbeşinci şua 1948-49 1949 Afyon Hapsi
Nurların Te’lifiyle İlgili Mühim Birkaç Not
Birincisi: İstte tanzim ettiğimiz cedvelde görüldüğü gibi, Nur risalelerinin kesin tarihleri tam tamına maalesef tesbit edilememiştir. Sözler bölümününki daha azdır. Fakat otuzüç adet sözlerin te’lif başlangıcıyla sona ermiş tarihleri 1926-1931 yılları arasında olduğu kesindir. Ancak Sözler’in te’lifi yapılırken aynı zamanda arada mühim bazı mektupların da te’lifleri aynı tarihler de olmuştur. Amma Sözlerin tek tek tamamının, sene olarak te’lif tarihlerini maalesef bulamadık. Hele günü ise, hiç belli değildir. Mektubat bölümünün tarih sıralaması nisbeten daha bellidir.
İkinci Nokta: Hazret-i Üstâd Nur risalelerinden birisinin te’lifıne başladığı zaman ve başlarken; O risalenin bir nevi’ şemasını çizer tarzında, içindeki mevzuların noktalarını veya nüktelerini başta kaydeder. “şu söz, şu kadar nüktelerden veya noktalardan veya makamlardan ibarettir” diye önceden belirler.
Üçüncü Nokta: Risale-i Nurların kâffesi için, yüz otuz risale tabirleri çokca nurlarda medar-ı bahis olur. Bu tabir, bir keyfiyetin azametini ifadedir. Yoksa Risale-i Nur’un manevî azameti ve fevakaladde kıymetliliği ve orjinallik vasıfları taşıması gibi; maddetende büyük ve hacimce kalın ve çok kabarık risalelerin kemiyeti murad değildir.
Geçmişteki büyük ve dahî bazı İslâm müelliflerinin ekseriya tasnifat yoluyla te’lif ettikleri on cildlik, yirmi cildlik büyük eserleri gibi; Sahifeler cildler ve muhteva itibariyle çok kabarık ve büyük oldukları gibi, Risale-i Nurlann da o derecelerde büyüklüğü diye bir şey mevzu’ bahis değildir. Umum risaleler yanyana gelse belki de eski İslâm müelliflerinin meselâ büyük eb’adlı bir onbeş cildlik eserlerinden üç-dört cildi kadar da olmıyabilir.
Lâkin herkesçe bilindiği gibi, Nur risaleleri tasnif değil, metin olarak te’lifdirler. şerh değil, özdürler. Kabuk ve kışır değil, halis lübbdürler. Hem îcaz-ı i’cazînin bir şu’lesi olarak cevami-ül kelimdirler. Hem vakıf malı olmuş ve selef ve halefin arasında müştereken mütedavil ma’lûmat ve birbirinden nakil ve rivayetlerin tafsilâtı da değildirler. Belki Nur Risaleleri, müellifinin de bir çok defa beyan ve ifadeleriyle; Kur’ân’dan gelmiş ve İslâm’ın
Yükleniyor...