C- Risale-i Nur’un Te’sir Sahası

Bu bölüme, Üstâd Bediüzzaman Hazretleri’nin bir kaç cümlesiyle girmek istiyoruz: Nurların te’sir sahası, bütün zulümlü tazyik ve sebepsiz katı tedbirlere rağmen, gerçekten Üstâd’ın ifade buyurdukları gibi -Nurların tamamı henüz te’lif edilmemişken de- çok büyüktür, harikadır denilebilir.

Evet Üstâd Bediüzzaman’ın, yirmisekizinci mektubun dördüncü meselesi gayr-ı münteşir olan üçüncü noktasında tafsilini kaydettiği husus için, özetle şöyle der:

“Ehl-i siyaset çoktan beri anlamışlar ki: Ben siyasetle alâkadar değilim. Değil şimdi, hatta on seneye yakındır ki Eûzü billâhihi mineş şaytani ves siyaseh deyip siyaseti her cihitle atmışım. Hiç bir ehl-i siyaset, hiç bir hükümet benim meşgul olduğum sırf hakaik-ı imaniyeye karşı ilişmeye hiç bir kanunları muvafakat etmiyor. Demek, beni sıkan ve sıkıştıran ve yedi senedir (şimdi yirmisekiz sene oldu.)“

{Parantez içindeki cümle bilahere 1954’de Üstâd tarafından ilâve edilmiştir. A.B.}



müthiş bir esarette durduran zendeka ile telezzüz edenlerdir. Fakat o zendeka ehli bilsinler ve haberleri olsun ki; Kur’ân’ın elmas kılıncıyla onların belini kırmışım. Onlara karşı gâlibim. Yalnız hükûmet bize karışmasın, ben tek başımla Kur’ân-ı Hakim’in himmetiyle bu havelideki zendekalara meydan okuyabilirim. Fakat maatteessüf desise-i şeytaniye ile bazı memurları elde ediyorlar. O perde altında bana hücûm ediyorlar. İşte beni mağlup eden bu haldir...

{El yazma mektubat, Kur’ân hattı, s: 648.}



Evet Üstâd’ın bu ifadesi gayet derece gerçektir, mübalağasızdır. Çünki kendisi o zamanlar tek başıyla o havalideki, yani Isparta ve civarındaki dinsizliği yaymak isteyen zındıklara mukabele ederse, acaba yüzer hakiki, halis, fedaiî mü’min talebeleriyle beraber olsa, bütün dünya zındıklarına ilim ve akıl meydanında ve hakikat sahasında galebe edemez mi? Evet, gerçek ve hakikat olarak ilim meydanında ve hak ve hakikat sahasında tüm dünya dinsizlerinin belini kırmış ve onları susturmuştur. Amma hakikat ve ilim meydanında mağlub düşen o denî münafıklar, o rezil dinsizler; her alçaklığa her denâete ve her rezalete baş vurarak münafıkâne desiseler ile hükûmetin maddî kuvvetini elde ediyor ve Bediüzzaman’ın şahsî ve beşerî cihetine karşı maddî kuvvet ile çıkıyorlardı. O ise, kuvvet hakta olduğuna, hak kuvvette olmadığına göre.. Ve o noktadan maddeten

herşeye sahib olan o dinsiz zındıkları maddi hiçbir şeyi olmıyan Bediüzzaman Hazretleri’nin açtığı manevî cihadına karşı ma’nen, tamamen mağlub oldukları gibi, eninde sonunda maddeten de mağlub olacakları kat’idir ve şüphesizdir.

Yükleniyor...