kısmını en ziyade ezen ve müteessir eden hayatın ağır tekâlifi, Kur’ân-ı Hakîm’in hakaik-ı îmâniyesiyle hafifleştirildi.
İşte bu beş tâife ki, Türk milletinin altı kısmından beş kısmıdır; menfaatlerine çalışıyoruz. Altıncı kısım ki, gençlerdir. Onların iyilerine karşı ciddî uhuvvetimiz var. Senin gibi mülhidlere karşı hiçbir cihetle dostluğumuz yok! Çünki: İlhada giren ve Türkün hakikî bütün mefâhir-i milliyesini taşıyan İslâmiyet Milliyeti’nden çıkmak istiyen adamları Türk bilmiyoruz. Türk perdesi altına girmiş frenk telâkki ediyoruz! Çünki, yüzbin def’a Türkcüyûz deyip dâva etseler, ehl-i hakikatı kandıramazlar. Zîra; fiilleri, harekâtları, onların dâvalarını tekzib ediyor.
İşte ey firenk-meşrebler ve propagandanızla hakikî kardeşlerimi benden soğutmağa çalışan mülhidler! Bu millete menfaatiniz nedir? Birinci taife olan ehl-i takva ve salâhatın nurunu söndürüyorsunuz. Merhamete ve timar etmeye şâyân ikinci tâifenin yaralarına zehir serpiyorsunuz. Ve hürmete çok lâyık olan üçüncü tâifenin tesellisini kırıyorsunuz, ye’s-i mutlaka atıyorsunuz.. Ve şefkate çok muhtaç olan dördüncü tâifenin bütün bütün kuvve-i mâneviyesini kırıyorsunuz ve hakikî insaniyetini söndürüyorsunuz.. Ve muavenet ve yardıma ve teselliye çok muhtaç olan beşinci tâifenin ümidlerini, istimdatlarını akîm bırakıp, onların nazarında hayatı, mevtten daha ziyade dehşetli bir sûrete çeviriyorsunuz. İkaza ve ayılmağa çok muhtaç olan altıncı tâifesine, gençlik uykusu içinde öyle bir şarap içiriyorsunuz ki; o şarabın humarı pek elîm, pek dehşetlidir. Acaba bu mudur hamiyet-i milliyeniz ki, o hamiyet-i milliye uğrunda çok mukaddesatı fedâ ediyorsunuz. O Türkçülük menfaati, Türklere bu sûretle midir? Yüz bin def’a El’iyâzü billâh.
Ey efendiler! Bilirim ki, hak noktasında mağlûb olduğunuz zaman, kuvvete müracaat edersiniz. Kuvvet hakta olduğu, hak, kuvvette olmadığı sırriyle; dünyayı başıma ateş yapsanız, hakikat-ı Kur’âniye’ye fedâ olan bu baş size eğilmiyecektir. Hem size bunu da haber veriyorum ki; değil sizler gibi mahdut, mânen millet nazarında menfur bir kısım adamlar, belki binler sizler gibi bana maddî düşmanlık etseler, ehemmiyet vermiyeceğim ve bir kısım muzır hayvanattan fazla kıymet vermiyeceğim. Çünki: Bana karşı ne yapacaksınız? Yapacağınız iş, ya hayatıma hâtime çekmekle veya hizmetimi bozmak suretiyle olur. Bu iki şeyden başka dünyada alâkam yok. Hayatın başına gelen ecel ise, şuhud derecesinde kat’î îmân etmişim ki; tagayyür etmiyor, mukadderdir. Mâdem böyledir; Hak yolunda şehadet ile ölsem, çekinmek değil, iştiyâk ile bekliyorum. Bahusus ben ihtiyar oldum, bir seneden fazla yaşamayı zor düşünüyorum. Zâhirî bir sene ömrü, şehadet vasıtasıyla kazanılan hadsiz bir
İşte bu beş tâife ki, Türk milletinin altı kısmından beş kısmıdır; menfaatlerine çalışıyoruz. Altıncı kısım ki, gençlerdir. Onların iyilerine karşı ciddî uhuvvetimiz var. Senin gibi mülhidlere karşı hiçbir cihetle dostluğumuz yok! Çünki: İlhada giren ve Türkün hakikî bütün mefâhir-i milliyesini taşıyan İslâmiyet Milliyeti’nden çıkmak istiyen adamları Türk bilmiyoruz. Türk perdesi altına girmiş frenk telâkki ediyoruz! Çünki, yüzbin def’a Türkcüyûz deyip dâva etseler, ehl-i hakikatı kandıramazlar. Zîra; fiilleri, harekâtları, onların dâvalarını tekzib ediyor.
İşte ey firenk-meşrebler ve propagandanızla hakikî kardeşlerimi benden soğutmağa çalışan mülhidler! Bu millete menfaatiniz nedir? Birinci taife olan ehl-i takva ve salâhatın nurunu söndürüyorsunuz. Merhamete ve timar etmeye şâyân ikinci tâifenin yaralarına zehir serpiyorsunuz. Ve hürmete çok lâyık olan üçüncü tâifenin tesellisini kırıyorsunuz, ye’s-i mutlaka atıyorsunuz.. Ve şefkate çok muhtaç olan dördüncü tâifenin bütün bütün kuvve-i mâneviyesini kırıyorsunuz ve hakikî insaniyetini söndürüyorsunuz.. Ve muavenet ve yardıma ve teselliye çok muhtaç olan beşinci tâifenin ümidlerini, istimdatlarını akîm bırakıp, onların nazarında hayatı, mevtten daha ziyade dehşetli bir sûrete çeviriyorsunuz. İkaza ve ayılmağa çok muhtaç olan altıncı tâifesine, gençlik uykusu içinde öyle bir şarap içiriyorsunuz ki; o şarabın humarı pek elîm, pek dehşetlidir. Acaba bu mudur hamiyet-i milliyeniz ki, o hamiyet-i milliye uğrunda çok mukaddesatı fedâ ediyorsunuz. O Türkçülük menfaati, Türklere bu sûretle midir? Yüz bin def’a El’iyâzü billâh.
Ey efendiler! Bilirim ki, hak noktasında mağlûb olduğunuz zaman, kuvvete müracaat edersiniz. Kuvvet hakta olduğu, hak, kuvvette olmadığı sırriyle; dünyayı başıma ateş yapsanız, hakikat-ı Kur’âniye’ye fedâ olan bu baş size eğilmiyecektir. Hem size bunu da haber veriyorum ki; değil sizler gibi mahdut, mânen millet nazarında menfur bir kısım adamlar, belki binler sizler gibi bana maddî düşmanlık etseler, ehemmiyet vermiyeceğim ve bir kısım muzır hayvanattan fazla kıymet vermiyeceğim. Çünki: Bana karşı ne yapacaksınız? Yapacağınız iş, ya hayatıma hâtime çekmekle veya hizmetimi bozmak suretiyle olur. Bu iki şeyden başka dünyada alâkam yok. Hayatın başına gelen ecel ise, şuhud derecesinde kat’î îmân etmişim ki; tagayyür etmiyor, mukadderdir. Mâdem böyledir; Hak yolunda şehadet ile ölsem, çekinmek değil, iştiyâk ile bekliyorum. Bahusus ben ihtiyar oldum, bir seneden fazla yaşamayı zor düşünüyorum. Zâhirî bir sene ömrü, şehadet vasıtasıyla kazanılan hadsiz bir
Yükleniyor...