İşte yukarıda tarih ve sayı numaralarını verdiğimiz inkılâblı kanunların en şiddetli bir şekilde tatbikatları yanında, bir de din ve vicdan hürriyetinin ve cumhuriyet ilkeleri ve millet hâkimiyeti ve iradesinin mevcudiyetinden de söz edilmekteydi. Amma tatbikat ve hükümde hiç bir eserleri görünmüyordu. Din ehli ve İslâm alimlerinin, adı geçen kanunlarla kıskıvrak elleri kolları bağlanmış, Din’e karşı âşikâr bir sûrette saldırıya geçen din düşmanlarının alenî şüphe ve vesveseler ika’ etmelerine müsaade edilmişti. Mukabil cevab vermek için alimlerin müdafaa hukukları büsbütün bağlayıcı şekilde bir tatbikat eseri görünmekteydi. O ise, ne din ve vicdan hürriyetinin, ne de cumhuriyet icabı ve insan hakları ilkelerinin ve ne de umum dünyada tatbik edilen bir lâiklik mefhumunun ilke ve icabları idi.
Herkes susmuş, hayret ve şaşkınlık içerisinde o acı ve ürpertici manzarayı seyrediyordu. Bazı mücahid ve hamiyetperver insanlar da, hiç bir şey yapamıyor, oturup acı acı düşünüyordu. Mehmet Akif gibi hamiyetperver ve mücahid bazı zatlar ise, yurdunu terk ve başka diyara hicret etmek şeklinde soluk alıyorlardı. Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi gibi bazı zatlar da, çareyi evine kapanıp çıkmamak ve bir şeye karışmamak tarzında bulmuşlar idi.
İşte bu çok acib, acı manzaraya ve her türlü zulüm ve baskıya rağmen yalnız birisi susmamış idi. O da Hazret-i Üstâd Bediüzzaman Said-i Nursî idi. Bu söylediklerimiz aynı hakikattır. Dine ait tek bir eserin, bir risalenin hatta bir sahifenin bile neşri yasak edilmiş iken, hatta küçücük çocuklara Kur’ân okutulmak bile şiddetli bir sûrette men’ edilmekte iken, Bediüzzaman, Barla’nın dağlarında, derelerinde ve bağlarında imanî risalelerini durmadan te’lif ediyordu. Zahire göre onun muhatapları, Barla halkından bir kaç ma’sum ve rençber insanlardı. Bu durumda kanunların, onun bu şahsî ve hususî meşguliyetine müdahale hakkı yoktıı. Çünkü yazdığı şeyler yalnız imana dair, Kur’âna ait şeylerdi. Hem de hususî ve hâs idi.
Evet durum böyle idi. Amma devrin her bir me’murunun kendisi kanundu. Hüküm kanunların değil, me’murlarınındı. Bediüzzaman’ın her çeşit siyasî ahvalden uzak, politikalardan ârî olan şu imanî ve Kur’ânî hizmetini söndürmek ve kendisini susturmak için her türlü zulmü, her bir alçaklığı irtikab ediyorlardı. Hususî tek bir küçük oda gibi menzilinde bile, tek bir adama dahi imana ait ders vermesini, müdahale edip men’ edecek kadar ileri gidiyorlardı.
Lâkin heyhat!.. Bediüzzaman’ı hiç bir beşeri kuvvet durduramıyordu ve durduramazdı da... Sekiz buçuk senelik Barla ve sekiz buçuk aylık Isparta hayatında tam yüz altı adet
{Lahikalar,27.Mektup olduğundan ve bunun1.cildi ve ilk kısmı Barla'da teşekkül etmiş olduğundan,bunula birlikte yazılan Risalelerin mecmuu tam 106 adettir.}
Risale te’lif etti ve fedakâr muhlis talebeleri vasıtasıyla muhtaç ehl-i imana ulaştırılması için var gücüyle gayret sarf etti.. Ve biiznillah muvaffak da oldu.
Herkes susmuş, hayret ve şaşkınlık içerisinde o acı ve ürpertici manzarayı seyrediyordu. Bazı mücahid ve hamiyetperver insanlar da, hiç bir şey yapamıyor, oturup acı acı düşünüyordu. Mehmet Akif gibi hamiyetperver ve mücahid bazı zatlar ise, yurdunu terk ve başka diyara hicret etmek şeklinde soluk alıyorlardı. Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi gibi bazı zatlar da, çareyi evine kapanıp çıkmamak ve bir şeye karışmamak tarzında bulmuşlar idi.
İşte bu çok acib, acı manzaraya ve her türlü zulüm ve baskıya rağmen yalnız birisi susmamış idi. O da Hazret-i Üstâd Bediüzzaman Said-i Nursî idi. Bu söylediklerimiz aynı hakikattır. Dine ait tek bir eserin, bir risalenin hatta bir sahifenin bile neşri yasak edilmiş iken, hatta küçücük çocuklara Kur’ân okutulmak bile şiddetli bir sûrette men’ edilmekte iken, Bediüzzaman, Barla’nın dağlarında, derelerinde ve bağlarında imanî risalelerini durmadan te’lif ediyordu. Zahire göre onun muhatapları, Barla halkından bir kaç ma’sum ve rençber insanlardı. Bu durumda kanunların, onun bu şahsî ve hususî meşguliyetine müdahale hakkı yoktıı. Çünkü yazdığı şeyler yalnız imana dair, Kur’âna ait şeylerdi. Hem de hususî ve hâs idi.
Evet durum böyle idi. Amma devrin her bir me’murunun kendisi kanundu. Hüküm kanunların değil, me’murlarınındı. Bediüzzaman’ın her çeşit siyasî ahvalden uzak, politikalardan ârî olan şu imanî ve Kur’ânî hizmetini söndürmek ve kendisini susturmak için her türlü zulmü, her bir alçaklığı irtikab ediyorlardı. Hususî tek bir küçük oda gibi menzilinde bile, tek bir adama dahi imana ait ders vermesini, müdahale edip men’ edecek kadar ileri gidiyorlardı.
Lâkin heyhat!.. Bediüzzaman’ı hiç bir beşeri kuvvet durduramıyordu ve durduramazdı da... Sekiz buçuk senelik Barla ve sekiz buçuk aylık Isparta hayatında tam yüz altı adet
{Lahikalar,27.Mektup olduğundan ve bunun1.cildi ve ilk kısmı Barla'da teşekkül etmiş olduğundan,bunula birlikte yazılan Risalelerin mecmuu tam 106 adettir.}
Risale te’lif etti ve fedakâr muhlis talebeleri vasıtasıyla muhtaç ehl-i imana ulaştırılması için var gücüyle gayret sarf etti.. Ve biiznillah muvaffak da oldu.
Yükleniyor...