de; kalben bağlanmaz. Hem bir Müslüman başka milletler gibi değil, eğer dinini bıraksa, anarşist olur. Hiçbir kayd altında kalamaz. ıstibdad-ı mutlaktan, rüşvet-i mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tedbirle idare edilmez. Bu hakikatın çok cihetleri, çok misalleri var. Kısa kesip sizin zekâvetinize havale ediyorum. Bu asrın Kur’ân’a şiddet-i ihtiyacını hissetmekte, ısveç, Norveç, Finlandiya’dan geri kalmamak size elzemdir. Belki onlara ve onlar gibilere rehber olmak vazifenizdir.

Siz şimdiye kadar gelen inkılâb kusurlarını üç dört adamlara verip, şimdiye kadar umumî harp vesair inkılâbların icbarıyla yapılan tahribatları,- hususan an’ane-i diniye hakkında- tamire çalışsanız, hem size istikbalde çok büyük bir şeref ve ahirette büyük kusuratlarınıza keffaret olup, hem vatan ve millet hakkında menfaatli hizmet ederek milliyetperver, hamiyetperver namına müstahak olursunuz.

{Hazret-i Üstâd’ın ismini söylemeden bahsettiği cereyan, İngiliz ve İngiliz siyasetidir ki; Üstâd’ın işaret buyurduğuı şekilde, aklı başına gelmemiş, eski siyasetinde devam etmiş... Bu tarihten az sonra, dünyadaki şevketi gittikçe zayıflamaya başlamış ve 1947’nin başlannda tamamen eski dünya hâkimiyetini kaybetmiştir. A.B.



Rabian: Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor.. Ve madem siz de herkes gibi kabre koşuyorsunuz.. ve madem o kat’i ölüm, ehl-i dalâlet için idam-ı ebedidir. Yüzbin hamiyetçilik ve dünyaperestlik ve siyasetçilik onu tebdil edemez.. Ve madem Kur’ân, o idam-ı ebediyi ehl-i iman için terhis tezkeresine çevirdiğini, güneş gibi ispat eden Risale-i Nur elinize geçmiş ve yirmi seneden beri hiçbir feylesof, hiçbir dinsiz ona karşı çıkamıyor. Bil’âkis dikkat eden feylesofları imana getiriyor.. ve bu on iki sene zarfında dört büyük mahkemeniz ve feylesof ve ulemadan mürekkeb ehl-i vukufunuz, Risale-i Nur’u tahsin ve tasdik ve takdir edip, iman hakkındaki hüccetlerine itiraz edememişler.. Ve bu millet ve vatana hiçbir zararı olmamakla beraber, hücum eden dehşetli cereyanlara karşı sedd-i zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’ânî olduğuna Türk milletinden, hususan mektep görmüş gençlerden yüzbin şâhid gösterebilirim. Elbette benim size karşı bu fikrimi tam nazara almak, ehemmiyetli bir vazifenizdir. Siz dünyevî çok diplomatları her zaman dinliyorsunuz.. Bir parça da âhiret hesabına konuşan benim gibi kabir kapısında vatandaşların haline ağlıyan bir biçareyi dinlemeniz lâzımdır.

Küçük bir Haşiye:

Hilmi Bey! Tali’in var!. Ben hapiste ve burada iken, hakkımda seni merhametsiz gördüm. Ne vakit hiddet ettim, bedduaya niyet ettim, Hilmi Bey nâmında benim bir kardeşim ve Nur’un hâs bir şâkirdini her vakit hayırlı duamda ismiyle zikrettiğimden; sana beddua niyet ederken; Bu hayırlı duaya mazhar Hilmi Bey ismi, adeta şafaatçı oldu, beni reddetti. Ben de o niyetten vaz geçtim. Senin beni ta’zib eden memurlarından gelen


Yükleniyor...