Denizli ve havalisindeki bütün Nur şakirtleri namına

Hasan Feyzi (R.H)

Medreset-üz Zehra erkânları namına

bizde iştirak ederiz.

Hilmi, Terzi Mehmed, Halil, İbrahim, Mehmed, Nuri, Osman, Hüsrev, Said, Rüştü, Re’fet.”

{ Emirdağ-1-Zübeyr-2, s: 47.}



İkincisi: Ölümden kurtulan adam ve hadisesi.

Emirdağ’ında kaymakamın ve bazı C.H.P’lilerin aldattıkları bedbaht bir adam,

{Bu adamın ismi,Emirdağda “Martoşunoğlu Muzaffer Başaran” olarak meşhurdur. (Bkz. Son şahitler-4. s: 61)}



verilen talimatlarla, orada burada Üstâd’ın aleyhinde âlenî ve şetimli sözler sarfetmeye başlar.. Bu adama ne kadar sulh ve akıl yolu gösterilmişse de, o bildiğinde devam etmiş.. Merhum Ceylan Çalışkan, bu herifin yaptıklarına dayanamayıp, bir gün kendi manevi babası ve aziz misafirleri ve din rehberleri olan Üstâd’ına bedbahtça saldırılarıda bulunan bu adamın haddini bildirmeye kendi kendine karar verir. Bir arkadaşından bir tabanca emanet bulur ve tenha bir yerde bu adamı yakalamak için fırsat kollamaya başlar. Nihayet bir gün akşam namazından sonra, dar bir sokakta bunu yalnız bulur. Evvelâ küçücük boyu ile bu adamla bir kaç dakika yumruklaşmaya girişirse de; adam ona nisbeten hem yaşlı, hem cüssece çok iri olduğundan, yumrukla baş edemiyeceğini anlayınca, tabancayı çeker ve yüzüne- yüzüne sıkmaya başlar. Dört beş mermi adamın yüzüne isabet eder. Tabiî adam orada yıkılır, kalır. İş bu raddeye gelince, Ceylan Çalışkan adamı orada bırakarak doğruca babasına koşar ve durumu anlatır. Merhum Mehmed Çalışkan da (Ceylan’ın babası) neye uğradığını şaşırır kalır. O esnada hemen gidip, durumu Üstâd’a bildirmek aklına gelir. Gider, oda ma’nevî babasına durumu olduğu gibi anlatmak isterken, henüz anlatmadan, Üstâd eliyle işaret ederek “merak etmeyin ben hadiseye el koydum. (Diğer bir rivayette ”Ben hadiseyi kapattım”dır.) Sükûnetinizi muhafaza edin, hiç telâş etmeyin...” der.

Sonra, yaralanan bu adam karakola, oradan da hastahaneye götürülür. Resmî adamlar ve akrabaları ne kadar uğraşırlarsa da, kendisini kimin vurduğunu söylemez. Yani söyliyemez ve söylettirilmez. Hadisenin tafsilâtını merhum Ceylan’ın babası rahmetli Mehmed Çalışkan amcadan bizzat dinlemiştim.

Vak’ayı Hazret-i Üstâd da talebelerine bir mektubla şöyle bildirmiştir:

Yükleniyor...