zemin yüzündeki şeylere duygalarıyla bir nevi’ mâliktir, tasarruf ve istifade edebilir. Demek bazen fevkalhad harika ve akıl hâricindeki bir kısım sevablar bu mezkûr hakikata bakar.
Hem İslâmiyet’te her sevabın, her fazilet-i a’malin en evvel mazharı ve bizlerin bir duada bir zerre sevabımıza, o duada bir dağ kadar sevab ve feyzi kazanan zat-ı Ahmediye’dir. (A.S.) Hususi virdler ve dualar, şeriat ve risalet cihetiyle değil, belki Velâyet-i Ahmediye noktasında ve umumî olmayan derslerinde kendine verilen en yüksek mertebeyi beyan eder. Kendine tam tebaiyyet eden hâs vârislerini o noktalara teşvik, eder.
dedim.
O vesvese edip şüphelere düşen adam lillahilhamd kurtuldu,tam kanaatı geldi. Belki sizin bazılarınıza faydası var diye, size de gönderdim. Umumunuza binler selâm...
Elbaki Hüvelbaki
Said-i Nursi”
{Elyazma Emirdağ-1 aslı, s: 240.}
2- İman etmek ile, inkâr etmenin arasında pek mühim ve çok esaslı farkın izahı:
Bu meselenin harika izahını yapan Hazret-i Üstâd’ın bu mektubu; 1946’larda İstanbul İniversiteli Nurcu gençlerden Safranbolulu Doktor Mustafa Oruç ve arkadaşları tarafından Üstâd’a müracaat edilmiş ve izahı istenilmiştir. O da bunu böyle yazmıştır:
Aziz Sıddık kardeşlerim ve Nur şâkirtlerinin küçük pehlivanları!
Asa-yı Musa ahirlerinde, bazı nüshalarında mübarekler pehlivanı büyük ruhlu Küçük Ali namında bir kardeşimizin sualine karşı verdiğim bir cevab var.. onu okuyunuz ki; O zat, bazı mu’terizlerin, Risale-i Nur’un kıymetini bir derece kırmak için ona demişler: “Herkes Allah’ı bilir. Âdî bir adam, bir velî gibi Allah’a iman eder” diye nurların pek yüksek ve pek çok kıymettar ve gayet lüzumlu tahşidatını ziyade göstermek istemişler.
şimdi İstanbul’da daha dehşetli bir fikirde, anarşi fikirli küfr-ü mutlaka düşmüş bir kısım münafıklar; Risale-i Nur gibi ekmek ve suya
Hem İslâmiyet’te her sevabın, her fazilet-i a’malin en evvel mazharı ve bizlerin bir duada bir zerre sevabımıza, o duada bir dağ kadar sevab ve feyzi kazanan zat-ı Ahmediye’dir. (A.S.) Hususi virdler ve dualar, şeriat ve risalet cihetiyle değil, belki Velâyet-i Ahmediye noktasında ve umumî olmayan derslerinde kendine verilen en yüksek mertebeyi beyan eder. Kendine tam tebaiyyet eden hâs vârislerini o noktalara teşvik, eder.
dedim.
O vesvese edip şüphelere düşen adam lillahilhamd kurtuldu,tam kanaatı geldi. Belki sizin bazılarınıza faydası var diye, size de gönderdim. Umumunuza binler selâm...
Elbaki Hüvelbaki
Said-i Nursi”
{Elyazma Emirdağ-1 aslı, s: 240.}
2- İman etmek ile, inkâr etmenin arasında pek mühim ve çok esaslı farkın izahı:
Bu meselenin harika izahını yapan Hazret-i Üstâd’ın bu mektubu; 1946’larda İstanbul İniversiteli Nurcu gençlerden Safranbolulu Doktor Mustafa Oruç ve arkadaşları tarafından Üstâd’a müracaat edilmiş ve izahı istenilmiştir. O da bunu böyle yazmıştır:
Aziz Sıddık kardeşlerim ve Nur şâkirtlerinin küçük pehlivanları!
Asa-yı Musa ahirlerinde, bazı nüshalarında mübarekler pehlivanı büyük ruhlu Küçük Ali namında bir kardeşimizin sualine karşı verdiğim bir cevab var.. onu okuyunuz ki; O zat, bazı mu’terizlerin, Risale-i Nur’un kıymetini bir derece kırmak için ona demişler: “Herkes Allah’ı bilir. Âdî bir adam, bir velî gibi Allah’a iman eder” diye nurların pek yüksek ve pek çok kıymettar ve gayet lüzumlu tahşidatını ziyade göstermek istemişler.
şimdi İstanbul’da daha dehşetli bir fikirde, anarşi fikirli küfr-ü mutlaka düşmüş bir kısım münafıklar; Risale-i Nur gibi ekmek ve suya
Yükleniyor...