var. Eğer kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa o vazifeleri, onun cemiyeti ve Seyyidler cemaâti yapacağını Rahmet-i ilâhiyyeden bekliyoruz... Ve onun üç büyük vazifesi olacak.

Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutu ile, maddiyun ve tabiiyyun taunu beşer içine intişar etmesiyle, her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalâletten muhafaza etmek... Ve bu vazife hem dünyayı, hem herşeyi bırakmakla çok zaman tetkikatla meşguliyeti iktiza ettiğinden; Hazret-i Mehdiî’nin o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Çünki hilâfet-i Muhammediye (A.S) cihetindeki saltanatı onunla iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zat, o taifenin uzun tetkikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinadî kuvvet ve manevî ordusu yalnız ihlâs ve tesanüd sıfatlarına sâhip bir kısım şâkirtlerdir. Ne kadar az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.

İkinci vazifesi: Hilâfet-i Muhammediye (A.S.) unvanıyla şeâir-i İslâmiye’yi ihva etmektir. Âlem-i İslâm’ın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddî ve ma’nevî tehlikelerden ve gazab-ı ilâhiden kurtarmaktır. Bu vazifenin nokta-ı istinadı ve hadimleri milyonlarla efradı bulunan ordular lazımdır.

Üçüncü vazifesi: İnkılâbat-ı zamaniye ile ahkâm-ı Kur’âniye’nin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammediye’nin kanunlarının bir derece ta’tile uğramasıyla; o zat, bütün ehl-i imanın manevi yardımlarıyla ve ıttihad-ı İslâm’ın muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa Âl-i Beyt’in neslinden gelen, her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmağa çalışır.

şimdi hakikat-ı hal böyle olduğu hade, en birinci vazifesi ve en ehemmiyetlisi ve en yüksek mesleği olan imanı kurtarmak ve imanı tahkikî bir surette umuma ders vermek, hatta avamın da imanını tahkikî yapmak vazifesi ise, manen ve hakikaten hidayet edici, irşad edici manasının tam sarahatını ifade ettiği için; Nur şâkirtleri bu vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur’da gördüklerinden, ikinci ve üçüncü vazifeler buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecededir diye Risale-i Nur’un şahs-ı manevisini haklı olarak bir nevi Mehdî telakki ediyorlar. O şahs-ı manevinin de bir mümessili Nur şâkirtlerinin tesanüdünden gelen bir şahs-ı manevisi.. ve o şahs-ı ma’nevinin de, bir nevi mümeesili olan biçare tercümanını zannettiklerinden, bazen o ismi ona da veriyorlar. Gerçi bu bir iltibas ve bir sehivdir. Fakat onlar onda mes’ul değiller. Çünki ziyade hüsn-ü zan eskiden beri cereyan ediyor ve itiraz edilmez. Ben de o kardeşlerimin pek

Yükleniyor...