olan emekli bir subay da gelmişti. Yaşlı gözlerle Üstâd’la kucaklaştılar. Esaret günlerini yâdettiler.
Otuz senelik yemek kaşığı
Üstâd’ın ağaçtan olan sapı kırılmış ince bir çivi ile perçin yapılmış bir tahta kaşığı vardı. Ben çarşıdan güzel bir kaşık aldım. Ağaç kaşığı da çöp sepetine attım. Akşam yemeğini götürdüğümde, ağaç kaşığını aradı. “Efendim eskimiş ve kırılmıştı. Çöp sepetine attım” deyince, “Benim otuz senelik arkadaşımdı. Onun kıymetine paha biçilir mi? Derhal bul ve getir” dedi.
Hemen çöp sepetine koştum. Bereket versin, bir yağlı kâğıda sarmıştım. Aynen duruyordu. Aldım ve suda kaynattıktan sonra hemen getirdim...”
{Son şahitler-1, s: 141.}
Otuz senelik yemek kaşığı
Üstâd’ın ağaçtan olan sapı kırılmış ince bir çivi ile perçin yapılmış bir tahta kaşığı vardı. Ben çarşıdan güzel bir kaşık aldım. Ağaç kaşığı da çöp sepetine attım. Akşam yemeğini götürdüğümde, ağaç kaşığını aradı. “Efendim eskimiş ve kırılmıştı. Çöp sepetine attım” deyince, “Benim otuz senelik arkadaşımdı. Onun kıymetine paha biçilir mi? Derhal bul ve getir” dedi.
Hemen çöp sepetine koştum. Bereket versin, bir yağlı kâğıda sarmıştım. Aynen duruyordu. Aldım ve suda kaynattıktan sonra hemen getirdim...”
{Son şahitler-1, s: 141.}
Yükleniyor...