HükümetinTaktiği
Evet, mahkemeden beraet etmesine rağmen yine Hazret-i Üstâd sımsıkı ta’kip ve mürakebelere ma’ruzdu. Otele, Üstâd’ın Denizli’deki talebeleri yanına hergün gidip geliyorlardı. Fakat gelen gidenlerin gizlice tesbitleri yapılmakta idi. Hasan Feyzi Efendi, Hafız Mustafa, Muharrem ve Yakub Cemal gibi zatlar Üstâd’ın yanına devam ediyorlardı. Bilhassa Veliy-i Âşık olan Hasan Feyzî Efendi Üstâd’ına pervana kesilmiş, pür-aşk ile ona ve nurlara hizmet etmişti. Bu arada tabi MİT’in de raporları Ankara’ya gidiyordu. Üstâd Hazretleriyle görüşenler ve Denizli şehrinde beraetten sonra inkişaf eden fevkalâde dinî hayat, tek tek, raporlanıp Ankara’ya gönderilmekteydi. Ankara ise, daha çok evhama kapılmıştı. Hangi çareye başvurdularsa, netice alamamış, bilâkis gittikçe inkişaf edip parlamış olan Hazret-i Bediüzzzaman’ın Kur’ânî ve ımânî hizmetinde, zahirde bir müsalâha kılığına bürünerek, belki onu artık elde eder, kandırırız, plânıyla ona bazı iyilikler teklif etmek ve konuşarak müsalâha etmek taktiği ile; Üstâd’ın yanına siyasî yüksek memurlar ve müfettişlerini göndermişlerdi. Hazret-i Bediüzzaman’ın azametli, vete’sirli nüfûz sahasını ve hizmetini takdir şeklinde şöyle bir sual tevcih etmişlerdi: (Üstâd’ın kaleminden:)
“Büyük memurlardan işimizle alâkadar olanlar sordular, dediler ki:
Mustafa Kemal sana üçyüz lira maaş verip, Kürdistan’a ve vilâyat-i şarkiyeye şeyh Sinûsî yerine seni vâiz-i umumî yapmak teklifini ne için kabul etmedin? Eğer kabul etseydin, ihtilâl yüzünden kesilen yüzbin Kürdün canlarını kurtaracaktın?
Ben de onlara cevabımda dedim ki: Yirmişer, otuzar senelik hayat-ı dünyeviyeyi yüzbin adam hakkında kurtarmadığıma bedel, yüzbin vatandaşa, her birisine milyonlar senelik hayatlarını kazandırmaya vesile olan Risale-i Nur o zâyiatın yerine binler derece fevkinde iş görmüş. Eğer ben o teklifi kabul etseydim, hiç bir şeye alet olmıyan ve tabi’ olmıyan ve sırr-ı ihlâsı taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi. En mahrem kardeşlerime yazmışım ki; Ankara’ya giden Risale-i Nur’un şiddetli tokatları için, beni idam eden zatlar, eğer Risale-i Nur ile imanlarını kurtarıp i’dam-ı ebediden necat bulsalar, ben ruh-u canımla onları helâl ediyorum.
Beraetimizden sonra, beni tarassud ile ta’ciz eden polis müdürüne ve iki mülkiye müfettişine ve başka büyûk arkadaşlarına karşı dedim: Risale-i Nur’un kabil-i inkâr olamıyan bir karametidir ki; yirmi sene mazlumiyet hayatımda yüzer risale ve mektuplarımda ve binler şâkirtlerinde hiç bir cereyan ile ve hiç bir cem’iyet ile dâhili ve hârici hiç bir komite
Evet, mahkemeden beraet etmesine rağmen yine Hazret-i Üstâd sımsıkı ta’kip ve mürakebelere ma’ruzdu. Otele, Üstâd’ın Denizli’deki talebeleri yanına hergün gidip geliyorlardı. Fakat gelen gidenlerin gizlice tesbitleri yapılmakta idi. Hasan Feyzi Efendi, Hafız Mustafa, Muharrem ve Yakub Cemal gibi zatlar Üstâd’ın yanına devam ediyorlardı. Bilhassa Veliy-i Âşık olan Hasan Feyzî Efendi Üstâd’ına pervana kesilmiş, pür-aşk ile ona ve nurlara hizmet etmişti. Bu arada tabi MİT’in de raporları Ankara’ya gidiyordu. Üstâd Hazretleriyle görüşenler ve Denizli şehrinde beraetten sonra inkişaf eden fevkalâde dinî hayat, tek tek, raporlanıp Ankara’ya gönderilmekteydi. Ankara ise, daha çok evhama kapılmıştı. Hangi çareye başvurdularsa, netice alamamış, bilâkis gittikçe inkişaf edip parlamış olan Hazret-i Bediüzzzaman’ın Kur’ânî ve ımânî hizmetinde, zahirde bir müsalâha kılığına bürünerek, belki onu artık elde eder, kandırırız, plânıyla ona bazı iyilikler teklif etmek ve konuşarak müsalâha etmek taktiği ile; Üstâd’ın yanına siyasî yüksek memurlar ve müfettişlerini göndermişlerdi. Hazret-i Bediüzzaman’ın azametli, vete’sirli nüfûz sahasını ve hizmetini takdir şeklinde şöyle bir sual tevcih etmişlerdi: (Üstâd’ın kaleminden:)
“Büyük memurlardan işimizle alâkadar olanlar sordular, dediler ki:
Mustafa Kemal sana üçyüz lira maaş verip, Kürdistan’a ve vilâyat-i şarkiyeye şeyh Sinûsî yerine seni vâiz-i umumî yapmak teklifini ne için kabul etmedin? Eğer kabul etseydin, ihtilâl yüzünden kesilen yüzbin Kürdün canlarını kurtaracaktın?
Ben de onlara cevabımda dedim ki: Yirmişer, otuzar senelik hayat-ı dünyeviyeyi yüzbin adam hakkında kurtarmadığıma bedel, yüzbin vatandaşa, her birisine milyonlar senelik hayatlarını kazandırmaya vesile olan Risale-i Nur o zâyiatın yerine binler derece fevkinde iş görmüş. Eğer ben o teklifi kabul etseydim, hiç bir şeye alet olmıyan ve tabi’ olmıyan ve sırr-ı ihlâsı taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi. En mahrem kardeşlerime yazmışım ki; Ankara’ya giden Risale-i Nur’un şiddetli tokatları için, beni idam eden zatlar, eğer Risale-i Nur ile imanlarını kurtarıp i’dam-ı ebediden necat bulsalar, ben ruh-u canımla onları helâl ediyorum.
Beraetimizden sonra, beni tarassud ile ta’ciz eden polis müdürüne ve iki mülkiye müfettişine ve başka büyûk arkadaşlarına karşı dedim: Risale-i Nur’un kabil-i inkâr olamıyan bir karametidir ki; yirmi sene mazlumiyet hayatımda yüzer risale ve mektuplarımda ve binler şâkirtlerinde hiç bir cereyan ile ve hiç bir cem’iyet ile dâhili ve hârici hiç bir komite
Yükleniyor...