eserin eczalarıdır. Bunlarda hiç bir siyasî taraf düşünülemez. ılim, siyaset olamaz. Risale-i Nur’a şâkirt olmak, sadece o kitapları okumaktan ibarettir ki, bu da bir vazife-i diyanettir... şayet bu halis ve her türlü riyadan âzade vaziyetim bir ceza görmekliğime sebeb teşkil edecekse, Hasbunallah ve ni’mel vekil demekten başka elimden ne gelir?...
M.Fevzi Pamukçu
4- Plevne kahramanı Sadık Paşa’nın öz torunu Taşköprülü Sadık Bey’in müdafaatından:
“Üstâd’ım Bediüzzaman Said-i Nursi’yi mukaddes ve hak dinimizi nurlandıran ve ebede kadar nurlandıracak olan Kur’ân-ı Azimüşşanı tefsir ve teşrih eden bir din âlimi olarak biliyor ve tanıyorum. Kanunda müsarrah din hürriyetinden ferden istifade ederek; dinî ve imanî, ahlâkî ve içtimaî bilgilerimi kuvvetlendirmek ve bilmediklerimi öğrenmek gayesiyle, ilk ve hazırlık tahkikatlarında isimlerini söylediğim Üstâd’ımın Risale-i Nur eserlerini okudum ve bir ikisini de yazdım... Makam-ı iddiaca serd ve iddia edilen tarikatçılık ve cemiyetçilik hakkında veya dinî mukaddesatı alet ederek devletin emniyetini ihlâl edecek bir tarzda hiç bir imaya dahi muttali’ olmadım.. ve böyle bir mevzuya dair hocamı ziyaretimde bir söz ve bir fikir dahi duymadım ve hissetmedim...
Üstâdım Bediüzzaman’ın Kızıl Œcaz namında mantığa dair eseriyle, şark ve Garpta ilm-i mantığın me’hazı olan ıbn-i Sinaları geride bırakan ve Risale-i Nur ile, İslâm âleminde eserleri menba-ı ilim olan Fahr-ı Razi, Sekkakî, Seyyid şerif-i Cürcanî ve Taftazanî gibi ilm-i beyan ve akaid ulemalarına tefavuk eden bir âlimin eserlerini okumanın ne dereceye kadar bir şuç teşkil edeceğini düşünemiyorum.
Gençlik sarhoşluğunda sermaye-i hayatımı dünya ve ahiretine zararlı ve ifrat bir derecede israf ile geçirmiş ve bazı uygunsuz ahval bende müzmin bir iptilâ halini almıştı. Ancak bu dinî ve imanî ve ahlâkî ve içtimaî eserleri okumaklığımla tehzib-i ahlâk yoluna dönebilmişimdir...
Vukufsuz, behresiz münekkidler tarafından noksan zabıtnamelere ve cesaret-i ilmiye ve medeniye sahibi olmadıklarından tarafgirane mütalaalarına binaen tanzim ettikleri gayr-i ilmî ehl-i vukufun raporlarına değil, ancak ve ancak o hakikat üzerinde selâhiyet-i ilmiyesi müsellem ve muhakkak İlemadan müteşekkil ehl-i vukufun vereceği bitarafane raporla tecellî edeceğini takdiri şüphesizdir. Bu hakikatta merkez-i hükümette selâhiyetdar makamatın tensib ve ta’yini ile teşekkûl eden ve beyn-el milel tanınmış yüksek ilim adamlarından ve profesörlerinden müteşekkil ehl-i vukufun
M.Fevzi Pamukçu
4- Plevne kahramanı Sadık Paşa’nın öz torunu Taşköprülü Sadık Bey’in müdafaatından:
“Üstâd’ım Bediüzzaman Said-i Nursi’yi mukaddes ve hak dinimizi nurlandıran ve ebede kadar nurlandıracak olan Kur’ân-ı Azimüşşanı tefsir ve teşrih eden bir din âlimi olarak biliyor ve tanıyorum. Kanunda müsarrah din hürriyetinden ferden istifade ederek; dinî ve imanî, ahlâkî ve içtimaî bilgilerimi kuvvetlendirmek ve bilmediklerimi öğrenmek gayesiyle, ilk ve hazırlık tahkikatlarında isimlerini söylediğim Üstâd’ımın Risale-i Nur eserlerini okudum ve bir ikisini de yazdım... Makam-ı iddiaca serd ve iddia edilen tarikatçılık ve cemiyetçilik hakkında veya dinî mukaddesatı alet ederek devletin emniyetini ihlâl edecek bir tarzda hiç bir imaya dahi muttali’ olmadım.. ve böyle bir mevzuya dair hocamı ziyaretimde bir söz ve bir fikir dahi duymadım ve hissetmedim...
Üstâdım Bediüzzaman’ın Kızıl Œcaz namında mantığa dair eseriyle, şark ve Garpta ilm-i mantığın me’hazı olan ıbn-i Sinaları geride bırakan ve Risale-i Nur ile, İslâm âleminde eserleri menba-ı ilim olan Fahr-ı Razi, Sekkakî, Seyyid şerif-i Cürcanî ve Taftazanî gibi ilm-i beyan ve akaid ulemalarına tefavuk eden bir âlimin eserlerini okumanın ne dereceye kadar bir şuç teşkil edeceğini düşünemiyorum.
Gençlik sarhoşluğunda sermaye-i hayatımı dünya ve ahiretine zararlı ve ifrat bir derecede israf ile geçirmiş ve bazı uygunsuz ahval bende müzmin bir iptilâ halini almıştı. Ancak bu dinî ve imanî ve ahlâkî ve içtimaî eserleri okumaklığımla tehzib-i ahlâk yoluna dönebilmişimdir...
Vukufsuz, behresiz münekkidler tarafından noksan zabıtnamelere ve cesaret-i ilmiye ve medeniye sahibi olmadıklarından tarafgirane mütalaalarına binaen tanzim ettikleri gayr-i ilmî ehl-i vukufun raporlarına değil, ancak ve ancak o hakikat üzerinde selâhiyet-i ilmiyesi müsellem ve muhakkak İlemadan müteşekkil ehl-i vukufun vereceği bitarafane raporla tecellî edeceğini takdiri şüphesizdir. Bu hakikatta merkez-i hükümette selâhiyetdar makamatın tensib ve ta’yini ile teşekkûl eden ve beyn-el milel tanınmış yüksek ilim adamlarından ve profesörlerinden müteşekkil ehl-i vukufun
Yükleniyor...