Eğer ortada o meşhur şahsiyetlere karşı işlenmiş bir suç varsa, bundan ben mes’ulum. Sırf dinî noktadan aciz şahsıma ve hakikatta benim olmıyan ve hakaik-i Kur’âniyenin birer aksinden ibaret olan müellefatıma hüsn-ü zan etmeleri yüzünden bir kısım biçare ve hüsn-ü niyet sâhibi vatandaşları, benim bu şahsî cürümüme ne için teşrik ediliyor? Bu kadar açık bir gadr tarih-i adliyenin neresinde meşhuddur?..
Eğer benim Rical-i devlet ile bir maceram gelmiş geçmiş ise; ve tarihe karışmış olan bu macerayı iddia makamı bir türlü hazmetmiyor ise, düşünsün ki; ben o günün adamıyım ve onlarla aynı seviyede o macerayı birlikte yaşamışım. Bu gün sırf benim Kur’ân’dan gelen ilmimden dolayı, aciz şahsıma hüsn-ü zanda bulunan habersiz biçarelerin benim sabık mücadelatımdan mes’ul olmaları hak ve âdaletin neresine sığar!..
İddia makamının bizi mutlaka cezalandırabilmek için tekrar tekrar öne sürdüğü ve bugünün hadisesi imiş gibi gösterdiği mektupların çoğunun hesabı Eskişehir Mahkemesinde görülmüştür.. Ve üzerlerinden aflar geçmiştir. Bilhassa her zaman öne sürdüğü mahrem tesettür risalesi bu meyandadır.
İddia makamı, mahrem risalelerinin evimde, odun yığınlarının altında, çivili sandık içinde bulunması gibi mahremiyet iddiamızın mesnedini teşkil eden bir delili de çürütebilmek için, bunu benim müfarakatımdan sonra mensublarım tarafından yapılmış olması muhtemeldir gibi, imkânatı vukuat yerinde kullanarak indî bir mütalâa serdetmiştir. Halbuki bu arama tevkifimden evvel huzurumla yapılmıştır.
Yükleniyor...