mektuplar, ehl-i vukufa tetkik ettirilmek istendi ise de, Risale ve mektupların gönderilmesi için 17. 3.1944 gün ve 65 sayılı yazımıza rağmen bu güne kadar gelmemiştir. Gelince bittab’ gereği yapılacaktır.

Bundan başka maznunun 16. 3.1944 tarihli bir kıt’a arzuhal ile Risale-i Nur, Nur risalelerinden bir nüsha, başkaca da bir müdafaaname gönderilmiş ise de, bu üç parça evrakın kaydiyesi alınmadığı gibi, suretlerinde pulları iptal edilmiştir. Bu itibarla adı geçen evrak iade edildiğinde, kayıtlarının alınması ve pullar iptal edildikten sonra gönderileceği belirtilen diğer Risale-i Nur’un ve mektupların birlikte irsali rica olunur.

Ağır Ceza Reis-iAnkara”

{Sadık Beyin Kolleksiyonu.}



Hazret-i Üstâd, iki mahkeme arasında cereyan eden bu yazışma için de şöyle bir pusula yazmıştır:

“Demek Risale-i Nur ehemmiyetini ve kıymetini onlara ihsas etmiş.

Kardeşlerim Ankara makamatına gönderilen dört taneden, yalnız bir tane resmi noksanlarını tekmil etmek, yine kitaplar ile Ankara’ ya iade etmek üzere, oranın Ağır Ceza Reisi buraya gönderildiğine dair emrin suretidir. Hem iyi oldu. Kitaplarla daha ziyade fayda eder. Belki risaleleri çabuk ele geçirmek için bu resmi noksanlığı bahane etmişler.

Yazılarından anlaşılıyor ki; ziyade merakla risaleleri bekliyorlar ki

“Ne için istediğimize rağmen daha gelmediler” diye buranın mahkemesine itap ediyorlar. inşaallah Risale-i Nur kendi kendini onlara kabul ettirerek, onların bir kısmını iman-ı tahkiki dairesine getirecek. Madem mesele bu şekle girdi. Ben ve benim gibi alâkasızlar, bu pek büyük hizmet-i imaniyenin yüzünden bin zahmet çeksek yine şükretmeliyiz..”

Daha sonraları Hazret-i Üstâd talebelerine şu mektubu yazmıştır:

“Aziz Sıddık Kardeşlerim!

Bir cilve-i ınayet-i Rabbaniyedir ki, daha müdafaatımızı ve evraklarımızı ve kitapları görmeden yalnız perde altında hissedip, Maarif vekilinin dehşetli püskürmesi ve hücumu; Beşinci şua’ ve Hücumat-ı Sitte’nin zeyli gibi gayet şiddetli mahrem risaleleri en ehemmiyetli makamat bilfiil tenkid içinde tetkik etmesi.. ve müdafaatımın ciddî dokunaklı, küfr-ü mutlaka cüretkârane darbeleri; Ankara’nın bize karşı çok şiddetli davranmasını beklerken, meselenin âzametine nisbeten gayet mülayimane, belki müsalâhakârane vaziyet almış... ”

{Denizli Mektuplan Dosyası, s: 9.}





Yükleniyor...