baktım ki; Birinci ayet, şeddeler sayılsa ve meddeler sayılmazsa de meddedir, makam-ı cifrisi ve ebcedisi bin üçyüz altmış iki ederki, tam tamına bu senenin
{Bu mektup,1943 senesinin Kurban bayramından evvel yazıldığı, o ise henüz Arabi 1363’e girilmediği gibi, henüz 1944 tarihine de bir kaç gün vardır. A.B. }
aynı tarihine.. Ve bizim mü’min kardeşlerimizi müdafaaya azmettiğimiz aynı zamanına hem manası, hem makamı tevafuk ediyor: Elhamdülillah dedim. Benim müdafaama ihtiyaç bırakmıyor:
Sonra hatırıma geldi ki: “Acaba netice ne olacak?” diye merak ettim, gördüm: daki iki cümle, tenvin sayılmak şartıyla, makam-ı cifrisi aynen bin üçyüz altmış iki (1362) eğer bir medde sayılmazsa... Eğer sayılsa, üç eder.
{Risale-i Nur’un vıe talebelerinin Denizli hadisesinde mahkemeden beraetleri arabi 1363, miladi 1944’te olduğu malümdur. Bu mektup ise beraetten tahminen beşbuçuk ay önce yazılmıştır. A.B.}
(Yani 1363) tam tamına hıfz-î ilâhîye pek çok muhtaç olduğumuz bu zamanın, bu senenin ve gelecek senenin aynı tarihine tevafuk ederek; bir senedenberi büyük bir daire ve geniş bir sahada aleyhimize ihzar edilen dehşetli bir hücum karşısında mahfuziyetimize teminat, teselli veriyor.
Risale-i Nur bu hadisede daha parlak fütûhatı hâkim dairelerde bulunmasından, şimdiki muvakkat bir tevakkuf bizi me’yus etmez ve etmemeli.. Ve Ayet-el Kübranın tab’ı sebebiyle müsaderesi, onun parlak makamına ve nazar-ı dikkati her taraftan ona celbetmesinden bir ilanname telâkki ediyorum. ayetini şimdi okudum cümlesi tam tamına 1362 eder..Bu senenin aynı tarihine tevafuk eder.. Ve bizi çok istiğfara davet ve emreder ki; “Nurunuz tamam olsun ve Risale-i Nur noksan kalmasın”
Said-i Nursi”
{El yazma Derıizli Mektuplan, s: 14.}
Aziz Sıddık kardeşlerim!
Bu sabah, namazdan sonra yattım. Gördümki, semada parlak yıldızIar birbirine yığınlaşmışlar, güzel bir nakş-ı semavî gösteriyorlar. Baktım, o acib nakşı teşkil etmeye kâğıd gibi beyaz ve kısmen süslü bir perde, defter gibi kucağıma geldi. Birden sevinçle uyandım, hayırdır inşaallah dedim.
Tam şimdi sizin ve Lütfi’nin vârisi ve Hafız Alin’nin tam tamına hem vârisi hem halefi ve ikincisi, mübarek kardeşimizin cennet meyvelerinden haber veren ve yıldızlar gibi kalblerde parlıyan, akılları nurlandıran “Meyveler” hediyelerinizle beraber,yedi şakirdi bulunan bir küçük
{Bu mektup,1943 senesinin Kurban bayramından evvel yazıldığı, o ise henüz Arabi 1363’e girilmediği gibi, henüz 1944 tarihine de bir kaç gün vardır. A.B. }
aynı tarihine.. Ve bizim mü’min kardeşlerimizi müdafaaya azmettiğimiz aynı zamanına hem manası, hem makamı tevafuk ediyor: Elhamdülillah dedim. Benim müdafaama ihtiyaç bırakmıyor:
Sonra hatırıma geldi ki: “Acaba netice ne olacak?” diye merak ettim, gördüm: daki iki cümle, tenvin sayılmak şartıyla, makam-ı cifrisi aynen bin üçyüz altmış iki (1362) eğer bir medde sayılmazsa... Eğer sayılsa, üç eder.
{Risale-i Nur’un vıe talebelerinin Denizli hadisesinde mahkemeden beraetleri arabi 1363, miladi 1944’te olduğu malümdur. Bu mektup ise beraetten tahminen beşbuçuk ay önce yazılmıştır. A.B.}
(Yani 1363) tam tamına hıfz-î ilâhîye pek çok muhtaç olduğumuz bu zamanın, bu senenin ve gelecek senenin aynı tarihine tevafuk ederek; bir senedenberi büyük bir daire ve geniş bir sahada aleyhimize ihzar edilen dehşetli bir hücum karşısında mahfuziyetimize teminat, teselli veriyor.
Risale-i Nur bu hadisede daha parlak fütûhatı hâkim dairelerde bulunmasından, şimdiki muvakkat bir tevakkuf bizi me’yus etmez ve etmemeli.. Ve Ayet-el Kübranın tab’ı sebebiyle müsaderesi, onun parlak makamına ve nazar-ı dikkati her taraftan ona celbetmesinden bir ilanname telâkki ediyorum. ayetini şimdi okudum cümlesi tam tamına 1362 eder..Bu senenin aynı tarihine tevafuk eder.. Ve bizi çok istiğfara davet ve emreder ki; “Nurunuz tamam olsun ve Risale-i Nur noksan kalmasın”
Said-i Nursi”
{El yazma Derıizli Mektuplan, s: 14.}
Aziz Sıddık kardeşlerim!
Bu sabah, namazdan sonra yattım. Gördümki, semada parlak yıldızIar birbirine yığınlaşmışlar, güzel bir nakş-ı semavî gösteriyorlar. Baktım, o acib nakşı teşkil etmeye kâğıd gibi beyaz ve kısmen süslü bir perde, defter gibi kucağıma geldi. Birden sevinçle uyandım, hayırdır inşaallah dedim.
Tam şimdi sizin ve Lütfi’nin vârisi ve Hafız Alin’nin tam tamına hem vârisi hem halefi ve ikincisi, mübarek kardeşimizin cennet meyvelerinden haber veren ve yıldızlar gibi kalblerde parlıyan, akılları nurlandıran “Meyveler” hediyelerinizle beraber,yedi şakirdi bulunan bir küçük
Yükleniyor...