doktora, mahkemeye çıksa ve girse, yeni gelmiş gibi papucuna kadar arıyorlar. Hatta beni de o derece sıkıyorlarki; bir gün Eskişehir’in bir ayı kadar beni incitiyorlar. Tahammüle çalışınız, ikilik içinize düşmesin.

Ben zannederim ki; Hafız Ali koğuşunuzda, ben onun namıyla muamele ettiğimden bir nevi nâzır ve çavuş hükmünde telâkki edilmiş. Buranın pek sıkı, vesveseli, evhamlı idare ve inzibatından bir teessür ve telâş tesiri ve bir ihtiyat eseridir. Başta Erkân-ı selaseden sadakatı metin, Re’fet ve Abdülmecid’den daha ziyade bana yakın Sabri ve büyük kardeşimin namdaşı Abdullah Çavuş benim hesabıma ve Risale-i Nur hatırına, şâkirtlerinin selâmetine Hafız Ali’den gücenmesinler.. Ve kat’iyyen bilsinler ki; böyle bir vaziyette bir namazsız me’murun az tahakkümü, bir kardaşımızın on tokadından daha elimdir. Ben hergün tecrübelerini görüyorum.

Said-i Nursi

{El yazma Denizli Mektuplan, s: 46.}



Bismihi Sübhanehu

Aziz Kardaşlarım! Sakın sakın münakaşa etmeyiniz. Casus kulaklar istifade ederler. Haklı olsa, haksız olsa, bu halimizde münakaşa eden haksızdır. Bir dirhem hakkı varsa, münakaşa ile bin dirhem bizlere zararı dokunabilir. Bir zaman Eskişehir hapsinde titiz kardeşlerime söylediğim bir hikayeyi tekrar ediyorum:

Eski Harb-i Umumi’de Rusya’da, şimalinde doksan zabitimiz ile beraber bir uzun koğuşta esir olarak bulunuyorduk. O zatlar bana karşı haddimden çok ziyade teveccühleri bulunmasından, nasihatla gürültülere meydan vermezdim. Fakat bir asabiyet ve sıkıntıdan gelen bir titizlik, şiddetli münakaşalara sebebiyet vermeye başladı. Ben de üç dört adama dedim: “Siz nerede gürültü işitseniz, gidiniz, haksıza yardım ediniz! “onlar dahi öyle yaptılar. Zararlı münakaşalar kalktı. Benden sordular: “Neden bu haksız tedbiri yaptın?”

Dedim: Haklı adam insaflı olur. Bir dirhem hakkını istirahat-ı umumiyenin menfaatına feda eder. Haksız ise, ekseriyetle enaniyetli olur. Feda etmez, gürültü çoğalır...”

{Aynı eser, s: 41 }



“... Aziz Kardeşlerim, evvel ahir tavsiyemiz: Tesanüdünüzü muhafaza.. Enaniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve i’tidal-ı dem ve ihtiyattır...”

{Aynı eser, s: 25.}



Yükleniyor...